Hayvan korumda hukukun çok önemli bir yer kapsadığı bilinen bir gerçektir. Hayvanlara karşı eziyetin, işkencenin, sahipli hayvanların bakımsız bırakılmasının, sahipsiz hayvanların katledilmesinin ve genel olarak hayvanlara karşı her türlü insan dışı davranışın hukuki yaptırıma bağlanması amacıyla daha önceki uygulamada son derece yetersiz kalan Çevre Kanununun yerine, büyük bir hukuki boşluk doldurularak 24 Haziran 2004 tarihinde kabul edilen, Resmi Gazete ile Neşir ve İlanı: 01 Temmuz 2004 tarihli 5199 sayılı HAYVAN KORUMA KANUNU çıkarıldı.
Bu kanunun amacı, Genel Hükümler kısmında da yer aldığı üzere hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.
Kanun aynı zamanda amacının doğrultusunda düzenlemelerin yapılmasını, önlemlerin alınmasını, denetim, sınırlama ve yükümlülükleri, uygulanacak cezai yaptırımları belirler.
Yine kanunun 4. maddesinde belirtilen ilkelere göz atarsak bunlardan ilkinin “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir” ilkesi olduğunu görürüz. Bu ilkenin önemine binaen Türkiye’de bu ilkeye uygun davranılması ve hayvanlara yaşam hakkının tanınması hususunun önemli bir yer kapsadığını görürüz. Özellikle, son yıllarda görsel ve yazılı medya aracılığıyla sahipli ve sahipsiz hayvanlara işkence edildiğini, öldürüldüğünü, aç susuz bırakılarak bu yaşam hakkının esirgendiğine şahit olunmaktadır. Örnek olarak, görsel medyada yer aldıktan sonra büyük tepkilere neden olan, farkındalığın artmasına katkıda bulunan, hatta çevre ve hayvan konusunun Yeni Anayasa Taslağında 131. maddede düzenlenerek Türk Hukuk Tarihinde ilk kez bir Anayasa’da yer almasına sebebiyet veren bir olayı gösterebiliriz.
Örnek 1: 24.08.2007 tarihinde Yedisu ilçesinden geçen Peri suyu Sorik mevkiinde serinlemek için nehre giren yavru ayı çevrede piknik yapan işçi oldukları belirlenen üç kişi tarafından ucu sivri sopa ve taşlarla dövülerek öldürüldü. Şahıslar daha sonra arı kovanlarına ve küçükbaş hayvanlarına saldırdıkları için daha önce de 9 ayıya saldırarak öldürdüklerini itiraf ettiler.
Bu hayvanların avlanması ve vurulması nesli tükenmekte olan memeliler grubuna ait olmaları hasebiyle yasaktır. Bu yönüyle de bu ayının işkence edilerek öldürülmesi hayvan hakları mevzuatına bu açıdan da aykırılık oluşturmaktadır. Hayvan Koruma Kanunun 4. maddesinde yer alan “Nesli yok olma tehlikesi altında bulunan tür ve bunların yaşama ortamlarının korunması esastır” ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir.
Olayla ilgili Orman eski Bakanı Osman Pepe ayının öldürülmesini büyük üzüntüyle izlediğini ve arı kovanlarına ve küçükbaş hayvanlarına zarar verdikleri için ayıların öldürülmesinin doğru olmadığını, zarara uğrayan vatandaşların bakanlığa başvuruda bulunması halinde bu zararlarının uygulama gereği tazmin edileceğini ifade etti. Bu olaydan da görüleceği üzere hayvan koruma hususunda halkın bilinç düzeyinin son derece aşağıdadır. Bu durum da yukarıda belirilen halkın bilinç düzeyinin artırılması çabalarının hukuki düzenlemelerin uygulanabilmesi açısından önemli olduğunu göstermektedir.
not: işbu yazı 2008 tarihli Avukatlık Staj Bitim Çalışmamdan alıntıdır, tüm hakları saklıdır, kopyalanamaz, alıntılanamaz, başka mecralarda yayınlanamaz, yalnızca toplumun bilinçlenmesi amacıyla bu yazının linki çeşitli mecralarda paylaşılabilir.
Aksi durumda fikri hak ihlali nedeniyle ortaya çıkan hukuka aykırılığa karşı hukuki yollar takip edilir.