28 Haziran 2012 Perşembe

HAYVAN HAKLARININ ANAYASA'DA YER ALMASI - 4.


prof.dr.ergun özbudun başkanlığında hazırlanmış bulunan 2007 tarihli anayasa taslağında yer almış olması bakımından, söz konusu anayasa taslağından sonradan vazgeçilip rafa kaldırılsa da, hayvan hakları adına hayvan hakları savunucularını umutlandırmıştı.

öncelikle, yeni anayasa taslağının ilk açıklanan halinde yer alan 129. maddede 82 anayasa’sı madde 56dan farklı olarak, çevre hakkı daha geniş ve kapsamlı düzenlenmiş, en önemlisi 82 a.56. maddeden farklı olarak çevre konusu yeni anayasa taslağında başlı başına bir madde olarak yer almaktadır. 82 a. madde 56. her ne kadar çevre konusu düzenlenmiş olarak türkiye’yi çevre konusuna anayasa’sında yer veren ülkeler arasına girmesine sebep olsa da başlı başına düzenlenmemiş, 8. kısım - sağlık, çevre ve konut başlıklı kısmın, a. sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması başlıklı bölümünün altında yer almaktaydı. bu da çevre hakkı ve korunmasına gereken değerin tam olarak verilmediğinin göstergesiydi. buna rağmen, yine de ilk kez çevre hakkı ve korunmasına dolaylı da olsa yer vererek anayasal güvenceye bağlaması bakımından önemliydi. yeni anayasa taslağının ilk halinde yer alan 129. madde çevre hakkı ve korunmasına yer vermek suretiyle bu yönüyle daha çevre bakımından daha ilerici bir anayasasal güvencenin temin edildiğini göstermesi açısından önemliydi.

bir diğer önemli husus ise, sürdürülebilir kalkınma teriminin ilk kez anayasa’ya girmesidir. bu da yine çevre koruma ve hakkı alanında atılmış çok önemli adımlardan biridir. böylece sürdürülebilir kalkınmanın önemi bir kez daha ve de anayasa’da vurgulanacak ve de bu ilkenin gerçekleştirilmesi ve bir hedef ve amaç olarak her alanda göz önünde bulundurulmasını sağlaması bakımından çok yerine ve yaptırım sağlayıcı ve vurgulayıcı olacaktır.

bu maddenin getirdiği en önemli, en sevindirici ve en çarpıcı husus ise tabi ki, hayvan koruma ifadesinin bu madde bağlığı altında yer alarak düzenlenmesidir. bu hayvan koruma tabirinin kullanılması ile hayvan koruma konusu sadece türkiye’de değil, tüm dünyada ilk kez bir anayasa kapsamında düzenlenmek suretiyle sadece türk hukuk tarihinde değil, dünya hukuk tarihinde de ilk kez anayasa’ya girmiş olacak ve bu yönüyle de ilk kez hayvan hakları ve hayvan koruma anayasal çapta düzenlenerek anayasal güvenceye kavuşturulacaktı.
yeni anayasa taslağı madde 129 (ilk hali) da maalesef tüm bu olumlu yönlerine rağmen insan merkezli (antrpocentric) anlayışla oluşturulmuştur. çünkü bu maddede de çevre ve hayvanların korunmasının yine 82 anayasa’sı 56. maddede olduğu gibi insanların iyi bir çevrede yaşayabilmesi için gerekli tüm tedbirler alınır denmek suretiyle insanlar için var olduğu hasebiyle korunmaya değer olduğu görüşünün hakim olduğu görülmektedir.
halbuki hayvanların insanlar için yaratılmadıkları, kendi varlıklarının bilincinde oldukları ve başlı başına korunmaya değer oldukları görüşüne – doğa merkezli – ekosantrik görüşe göre düzenlenmesi hayvan hakları ve çevre hakkı bakımından son derece ilerici ve gelişmiş bir madde ortaya çıkmasını sağlardı.
bu anlayış doğanın insan için var olduğu, insanın doğadaki en üstün varlık olduğu ve doğanın kendisi için değil, insan için var olması hasebiyle korunmaya değer olduğu, sırf bu nedenle korunması gerektiği anlayışını yıkma amacıyla doğmuştur. buna göre, bu anlayışın temelini “ insanlar da dahil, tüm varlıkların yeryüzündeki yaşam topluluğunun eşit düzeydeki öğeleri olduğu, insan türünün diğerlerinden üstün olmadığı” hususu oluşturmaktadır.

bir de çok uzun yıllar benimsenerek kabul gören anlayış vardır ki, bu da ben merkezli (egocentric) anlayıştır. bu anlayışa göre, insan yeryüzünde en üstün varlıktır ve bu üstün varlık istediğini yapmakta serbesttir, doğayı istediği gibi kullanabilir, bu yolda da kendisi için herhangi bir sınırlama söz konusu olamaz. bu anlayışın tamamen geçerliliğini yitirdiği ve artık kullanılabilirliğinin kalmadığı görülebilir.

günümüzde bu üç anlayıştan insan merkezli (antropocentric) anlayışın kabul gördüğü ve hukukta her alanda bu ilkenin benimsendiği görülür. buna göre, doğa ve çevre, yani insan dışı her unsur insanın yaşamını sürdürebilmesi için korunmaya değerdir, korunmalıdır. bu anlayışta her ne kadar ben merkezli (egocentric) anlayıştan farklı olarak doğa ve çevre korunmaya değer olarak kabul edilse de, bu anlayışta önemli unsur doğanın ve çevrenin insanların yararları için korunması gerektiğidir. 82. a. madde 56 ve yeni anayasa taslağı madde 129 un oluşturulmasında teme alınan anlayış insan merkezli (antropocentrik) anlayıştır.

insan merkezli (antropocentric) anlayışla ben merkezli (egocentric) anlayışın ortak yönü her iki anlayışın da insanın diğer varlıklardan üstün olduğunu, en önemli, değerli ve korunmaya değer varlığın insan olduğu görüşünü kabul etmesidir. en temel benzer yönleri bu olmakla birlikte, ayrıştıkları ve bu yönüyle de günümüz anlayışında insan merkezli görüşün esas alınmasına sebep olan farklılıkları ise şu noktada ortaya çıkmaktadır. ben merkezli (egocentric) anlayış doğayı insan için yaratılmış olarak görmekte ve de bu yönüyle insan ihtiyaçları için sınırsız olarak yararlanılabilecek kaynak olarak kabul etmekte ve de korunmaya değer bulmamaktadır. insan merkezli (antropocentric) anlayış ise, her ne kadar ilk anlayış gibi insanı üstün varlık olarak kabul etse de, tam da bu noktada insanların daha üstün olması hasebiyle rahat yaşayabilmesi, korunabilmesi, refahı ve iyi bir doğa ve çevrede yaşayabilmesi için insan dılı varlıkları ve çevreyi korunmaya değer bulmaktadır. doğanın ve çevrenin korunması gerektiği noktasında bu iki anlayışın farklılıkları ortaya çıkmaktadır. buna göre, ilk anlayış doğanın korunması gerektiğini ve korunmaya değer olduğunu kabul etmemekte, ikinci anlayış ise, doğanın korunmaya değer olduğunu kabul etmektedir. her ne kadar doğayı ve çevreyi sırf insanların daha iyi yaşaması ve sırf insanlar için korunmaya değer bulsa da, bu görüş de diğer üçüncü doğa merkezli görüş gibi doğanın korunması gerektiğini, korunmaya değer olduğunu kabul etmesi bakımından önemlidir.

doğa merkezli (ekocentric) anlayışın günümüzde hakim olan insan merkezli (antropocentric) anlayıştan daha ilerici ve gelişmiş bir anlayış olduğu açıkça görülmektedir. buna göre, bu anlayışla ikinci anlayışın ortak yönleri doğanın korunması gerektiği ve doğanın korunmaya değer olduğunu kabul etmesidir. bu iki anlayışın farklı noktaları ise, insan merkezli anlayışın doğayı insan için korunmaya değer gördüğü, doğa merkezli (ekocentric) anlayışın ise doğayı insan ve onun gereksinimlerinin karşılanması bakımından değil, başlı başına korunmaya değer olduğu için korunması gerektiği hususudur. bu anlayışa göre, insan diğer canlılardan üstün değildir, insan ve diğer canlılar yaratılış bakımından eşittir ve eşit oldukları için de, nasıl ki, insan başka canlılara yararlı olup olmadığı bakımından değerlendirilmemekte ve bu yönüyle korunmamakta ise, aynı şekilde, insan dışı diğer canlılar da insan için yararlı olup olmadıklarına göre değerlendirilerek korunmamalı bu hususlara bakılmaksızın, sırf var oldukları, başlı başına bir değer oldukları için korunmalıdırlar. bu noktada yine hayvan koruma açısından hem hayvan koruma kanunun adının incelenmesi ile hem de diğer her türlü hayvan koruma konusundaki hukuki düzenlemelere dikkat edildiğinde insan merkezli (antropocentric) anlayışın hakim görüş olması hasebiyle hayvanlar insanlar için korunmaya değer görülen canlılar olarak kabul edildiği için “hayvan haklarından” değil, “hayvan koruma” ifadesinden söz edildiği görülür. yine hem a. madde 56, hem de yeni anayasa taslağı 129. maddede hakim anlayış ikinci – insan merkezli anlayış olarak kabul edildiği için hayvan hakları terimi değil, hayvan koruma terimi kullanılmak suretiyle hayvanların tıpkı insanlar gibi hakları olan varlıklar değil, ancak korunması gereken varlıklar olarak değerlendirildiği, bu hususun vurgulandığı görülmektedir. oysa ki üçüncü anlayışın – doğa merkezli (ekocentric) anlayışın hakim olacağı her hangi bir hukuki düzenlemede hayvanlar ve insanlar yaradılışsal bakımdan eşit varlıklar olarak kabul edileceği için, hayvanlar, doğa ve çevre insan için oluşturulmuş varlıklar olmadığı görüşü hakim olacağı için, nasıl ki, insan korumadan değil, insan haklarından söz ediliyorsa, aynı şekilde, hayvan korumadan değil, hayvan haklarından söz edilecek ve de her türlü hukuki düzenlemede hayvan koruma tabiri kaldırılarak, hayvan hakları tabiri kullanılacaktır. bu noktada hayvan hakları tabirinin hayvan koruma tabirinden son derece farklı ve çok daha kapsamlı olduğu görülmektedir. buna göre, hayvan hakları ile kastedilen hayvanların başlı başına değerli ve bu yönleriyle aynı insanlar gibi hakları olduğu hususları kabul edilecektir. bu noktada yapılması gereken ise, öncelikle hayvan koruma kanununun adının değiştirilerek hayvan hakları kanunu olarak yeniden düzenlenmesi, yeni anayasa taslağının 129. maddesinde ise yer alması durumunda hayvan koruma değil de, hayvan hakları tabirinin kullanılması bu bakımdan amaca ve söz konusu bu anlayışa uygun olacaktır.

insan merkezli (antrpocentric) anlayışla hazırlanan yeni anayasa taslağının 129. maddesi (ilk hali) her ne kadar doğa merkezli (ekocentric) anlayışla değil, bu anlayışla hazırlansa da yine de hayvan hakları bakımından bu haliyle yasalaşması durumunda bile çok büyük gelişmeler getirmektedir. söz konusu bu taslağın 129. maddesinin ilk halinde “hayvanların ve çevrenin en üst düzeyde korunması” ifadesi geçmektedir. böylece yukarıda da değinildiği üzere ilk kez “hayvan koruma” konusu anayasa çapında düzenlenmektedir ve bu yönüyle de hayvan hakları ile ilgili her türlü hukuki düzenlemelerin, hayvan hakları mevzuatının tam olarak uygulanabilirliğini sağlayacağı, bu düzenlemelere aykırı davranışların yaptırımını ağırlaştıracağı açıkça görülmektedir. buna göre, ilk kez hayvan koruma tabiri anayasa’da yer alarak, hayvan hakları konusunda büyük gelişmeler yaşanmakta ve de ilk kez hayvan hakları hususunda anayasal güvence sağlanmak suretiyle çok önemli bir aşama kat etmektedir.

yeni anayasa taslağının resmi olmasa bile, yazılı ve görsel basında yer alan ilk tam metninde 129. madde yukarıda da belirtildiği gibi, “hayvan koruma” tabirini de içermekte olduğu görülmüştü. kamuoyunda daha sonraki tam metinlerde ise söz konusu bu maddenin “hayvan koruma” tabirini içermediği büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle takip edildi.