29 Haziran 2013 Cumartesi

yerel hayvan koruma görevlisi - tanım ve görevleri

bu iki kedi kardeş yuva arıyor
5199 sayılı hayvanları koruma kanunu madde 18-de düzenlenen, gönüllülük esaslı faaliyette bulunan, resmi hayvan korumacı sıfatını haiz, hayvan hakları savunucusu. yerel hayvan koruma görevlisi olmak için her ilin çevre ve orman müdürlüğü, doğa koruma ve milli parklar şubesinin düzenlediği maksimum beş günlük seminere katılmak, seminer sonunda yapılan sınavda başarılı olmak ve kimlik kartını almak yeterli. teoride bu gönüllülerin çok fazla yetki, sorumluluk ve yükümlülüğü olmasına rağmen, yerel yönetimlerin hayvan haklarına,  sahipsiz sokak hayvanlarına yönelik her türlü faaliyeti angarya olarak görmesi ve bu alana bütçe ve zaman ayırmaması hasebiyle uygulamada pek etkin oldukları söylenemez. örneğin, ankara'da neredeyse her köprü, her kaldırım için yılda yüzlerce kez ihale açılmasına rağmen, 5199 h.k.k.-da belediye ve büyükşehir belediyelerinin yükümlülükleri arasında sayılan sahipsiz sokak hayvanlarını ücretsiz olarak kısırlaştırmak, aşılatmak ve aşılı, kısırlaştırılmış olduğunu göstermek amacıyla küpe takmak, rehabilite ve sahiplendirmek amacıyla 2009 yılından itibaren ihale açılmamaktadır. bu durumda da her yıl binlerce sahipsiz sokak hayvanı çoğunluğu insan kaynaklı nedenlerle acılar içinde ölmektedir. (bkz: ufuk günaydın) (bkz: kedi yamuk)

yerel hayvan koruma görevlilerinin temel yükümlülükleri şunlardır:
1. kendi bölgesindeki - mesela ankara resmi hayvan korumacılarının bölgeleri ankara'dır, başka bir ile yönelik faaliyette bulunamaz, yereldir çünkü-sahipsiz sokak hayvanlarının belediye veteriner işleri müdürlüğü ile koordine içinde bulundukları yerden alınıp, kısırlaştırılıp, aşılanıp, yine alındıkları yere bırakılmalarını sağlamak.
2. kendi bölgesindeki sahipsiz sokak hayvanlarına yine belediye ile organize bir şekilde yiyecek temin etmek,
3. bölgesindeki sahipsiz sokak hayvanlarının can güvenliklerini temin etmek,
4. petshop, hayvan çiftliği v.b. yerlerdeki hayvanlarla ilgili olumsuzlukları il çevre ve orman müdürlüğüne bildirmek,
5. eziyet edilen sahipli/sahipsiz hayvanların kurtarılmasını ve rehabilite edilmesini, eziyet edenlere yaptırım uygulanmasını il çevre ve orman müdürlüğü ile birlikte temin etmek v.b.
diğer kardeş de bu
yukarıda da belirttiğim gibi belediyelerin "ihale açılmadı, iş gücümüz yok, aşı yok, mama yok" v.b. sızlanmalarla, bahanelerle h.k.k. ile kendilerine verilen görevleri yapmaktan kaçınmaları hasebiyle iki yıl önce yerel hayvan koruma görevlisi olan annem ve kendisine yardımcı olan bizler, belediyenin ücretsiz olarak yapması gereken işleri - sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması, sahipsiz sokak hayvanlarının beslenmesi, aşılarının yaptırılması v.b.- tamamen kendi olanaklarımızla yapmaktayız.
yine de hayvan hakları savunucularının söz konusu bu seminerlere katılarak, kimlik alarak yerel hayvan koruma görevlisi olmaları hayvan hakları adına büyük bir gelişme. en azından resmi hayvan korumacı sıfatınız olduğundan, hayvanların korunmasında diğerlerine göre daha fazla avantajınız oluyor, şikayetiniz dinleniyor, sorunları ilk elden yetkililere ulaştırabiliyorsunuz v.s.
türkiye'de ve hayvan hakları sorununa önem vermeyen diğer ülkelerde hayvan hakları sorununun tamamen çözülmesinde en önemli görev belediyelere düşmektedir. ne zaman ki, belediyeler kanunla kendilerine verilen görevleri herhangi bir bahane öne sürmeden yapmaya başlarsa, o zaman hayvan hakları sorunu diye bir kavram kalmaz.

bu iki tavşan kardeş de yuva arıyor

köpek dövüşü vahşeti

uyarı: +18; kalp, ruh, sinir hastalarının ve reşit olmayan şahısların dikkatli olması önerilir.
köpek dövüşü tıpkı diğer hayvan hakları ihlalleri gibi vahşettir. köpek dövüşü ihbarlarını mutlaka yetkili makamlara bildiriniz. köpek dövüşü mağduru olup kurtarılmasına vesile olunan köpekcanların sahiplenilerek şefkat, ilgi ve sevgi verilmesi, rehabilite edilmesi gerekmektedir. bu tür canlar yaşadıkları şiddet olayları ve travmalar nedeniyle önemlidir, önceliklidir sahiplenmede/sahiplendirmede.  
insanlığın yüz karasıdır. bugün haberlerde ivedik organize sanayi başkanının, ankara/elmadağ civarında bir yerde insanlığın yüz karası olaylarından birine -köpek dövüşüne katılmış olduğunu izledim. köpek dövüşü 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu gereği yasak bir eylemdir. bu şahıs kendisini, "aslında köpek dövüşü bahsine katılmamıştım. tesadüfen oradaydım, etrafta geziniyordum, aniden bu köpek dövüşü yapanlarla karşılaştım, benim bu olayla bir ilgim yok" şeklinde savunmaya çalışmıştır. tabi inandırıcı olamamıştır, çünkü köpek dövüşü görüntülerinde bunun bahisçilerle birlikte köpek dövüşünü gayet merakla, büyük bir coşkuyla izlediği açık seçik ve net gözükmektedir. jandarma olaya elkoymuş, günlerce aç-susuz bırakılıp, vahşileşsinler diye çeşitli işkencelere tabi tutularak, bir-biriyle öldüresiye dövüştürülen bu zavallı hayvanların sırtlarından kanlı para kazanan yaratıklara ve bu ivedik organize sanayi bölgesi başkanı ve diğer bahisçilere yaptırım uygulanmış. yani, bu kadar aşağılık bir eylemi yapanlar, köpek dövüştürenler bilgisiz, cahil, hayvan haklarından bihaber, gözüdönmüş yaratıklardır. ivedik organize sanayinin başkanı olabilecek bir insanın en azından bu yaratıklardan daha bilgili, bilinçli, hayvan haklarına duyarlı v.b. olması beklenir. ortalama bir insanın olması gerektiği gibi.

köpek dövüşünden kurtarılmış - rescued from dog fighting
köpek dövüşü yasadışıdır, böyle bir eylemin yapıldığından yada yapılacağından haberdar olan her insan mutlaka ilgili jandarma, polis, il çevre ve orman müdürlüğüne haber vererek zavallı hayvanları işkence ile ölümden kurtarmakla yükümlüdür.
ankara'daki onlarca sanayide yüzlerce köpek aç-susuz yaşamaktadır. bazen haftaiçi akşam, çoğunlukla haftasonu sanayilere giderek, köpeklere mama dağıtarak, bir nebze olsun açlıklarını gidermeye çalışıyoruz. bir taraftan da her defasında hayret ediyorduk, bu kadar işyeri var bu sanayilerde, neden her işyeri bir kaç köpeğe mama vermez, mamayı geçtim, yemek artıklarını vermez diye düşünüyorduk. çünkü, buralardaki köpekler bir deri bir kemik, hasta, aşırı zayıf, özetle başka hiçbir yerde karşılaşmadığımız kadar kötü durumdalar. bugün nedenini gayet net anlamış olduk. başkanının köpek dövüştürmek, hayvana işkence etmek gibi bir eyleme ortak olduğu, büyük bir zevkle zavallı hayvancıkların bir-birini parçalamasını izlediği bir sanayide diğerlerinin hayvan haklarına duyarlı olmasını, sanayideki aç-susuz hayvancıkları beslemesini beklemek abesle iştigaldir.
olayla ilgili detaylı bilgi için: http://sondakika.com/...sete-dusuren-goruntu-2662464/

28 Haziran 2013 Cuma

bir tavşanın düşünceleri

resim temsilidir, çok güzel bu tavşan can da. maşallah. şu tavşanlara özgü masumiyet başka hiç bir canlıda yok.  gözlere, bıyıklara, pembiş ağız, burna bakın, küçücük kulakları ve yumuşacık tüyüyle, temizlik ve mis kokularıyla olağanüstü yaratılmışlar. tam bir tefekkür nedenidirler, bir tavşanı gün boyu izleyerek imanınızın arttığını hissedebilirsiniz. bu mükemmellik, bu olağanüstülük tesadüfen yaratılmış olamaz, bu kadar dört dörtlük bir dizaynı elbette bir tasarlayan vardır.  bir iman artırıcı olarak - TAVŞAN :)
bir tavşanın düşünceleri aslında tam olarak şöyle.
yiyecek olarak: yanlış olarak bilindiği üzere havuç, havuç, havuç değil,
muz, muz, muz, fındık, fıstık, ceviz, muz, muz, muz, pelet yem, muz, muz, muz, papatya çayı, ıhlamur çayı, muz, muz, muz, ekmek, kayısı, paket olarak satılan hazır, karışık, bol çeşitli, çok güzel kokan tavşan yemleri, muz, muz, muz, ödül çubukları, elma, armut, muz, muz, muz, muz, muz.


candostu tavşan olan evinden muzu eksik etmemeli. çok seviyorlar. bol potasyum sebebiyle çok da faydalı muz tavşanlar için. daha önce de bir çok kez sözünü ettiğim, çok çok sevdiğim, yakınımın tavşancanı epey seviyor muzu, bu nedenle sırf o seviyor diye sürekli muz götürüyoruz arkadaşın evine. 
bu tavşancanla muzu beraber yemek çok eğlenceli. şu şekilde oluyor, bir o ısırık alıyor muzdan, bir ben. böyle böyle devam ediyor, muzu bitiriyoruz. bir tavşanla birlikte muz yemek muhteşem bir duygu. o ısırık aldığında muzda uzunca iki çığır açılmış oluyor. tabi, muzu böyle birlikte yerken tek endişem benden tavşancana bir virüs, mikrop, bakteri bulaşıp bulaşmayacağı oluyor. insandan hayvanlara herhangi bir hastalık bulaşıyor mu bilmiyorum ama o kadar temiz, muhteşem, mis kokulu, tertemiz, pembe dudak ve diliyle pamuk şeker görünümde ki, sanki her an çevresinden, çevresindeki insanlardan bir hastalık bulaşabilir gibi geliyor bu canlara. zaten sözünü ettiğim cana azami özen gösteriliyor hem ailesi, hem de biz - çevresi tarafından. elimizi yıkamadan dokunmuyoruz kendisine. aynen yenidoğan bebek gibi davranıyoruz. tamamen sterilize bir ortamda yaşıyor, herhangi bir hastalık kapmasın diye, çünkü tavşanlar çok hassas olup, en ufak mikroptan ciddi rahatsızlıklar geçirebilirler. bu nedenle çok titiz ve temiz davranılmalı, azami ölçüde korunmalı kendileri.

davranış olarak en sevdikleri şöyle: öpülmek, koklanmak, sevilmek, çok sevilmek, masaj, masaj, masaj.
sevmedikleri: kucağa alınmak. tavşancanları fazla kucağa almamak gerek, kendileri istese gelip tırmanırlar, kucağınızda otururlar zaten. zorla kucağa almaya hiç gerek yok. oldukları yerde sevmek en iyisi. özetle, bir tavşan dostunuz varsa siz ona uyum sağlamalısınız, o size değil. çok nazlıdırlar ayrıca.


27 Haziran 2013 Perşembe

komik kedi isimleri - bobobo ve ayoyoy'un hikayesi

resimdekiler yazıda söz ettiklerim değil. bu canlar bakü kedileri. kardeşim bakü'deyken çekmiş bu resmi. maalesef azerb.da kısırlaştırma işlemi olmadığından, üreme kontrolü diye bir kavram da yok. kısırlaştırma dahil çeşitli çalışmalar yaptırmak için azerb. yetkililerine, uğraşmaktayız inş. 
(bkz: emrah) bahçemizde baktığımız on civarında sokak kedisinin içinde en cüsseli, muhtemelen en yaşlı ve de en güçlü kuvvetli olanının adı. o cüssesine rağmen en çekingen olan da kendisi çünkü. bakışları aynı emrah, mimikleri keza aynı. kaşlarının ortasını yukarı kaldırarak bakıyor bize. her sabah erkenden tam 7-de mama yemek üzere bizim bahçeye geliyor. mama yerken diğer kediler birbirilerini itip kakıyor, bir tek emrah bahçenin bir köşesinde diğerlerinin doyup gitmesini bekliyor, mama kabına yaklaşıp mama yemek için. bu kış çok zorlu geçti. tüm bahçeler ve yollar karla kaplıyken pencereden emrah'ın diğer bahçelerden karda kendisine yol açarak bizim bahçeye mama yemek üzere geldiğini görüyorduk. onun açtığı yoldan diğer kediler geliyordu. önemli olan bizim bahçeye ulaşmaktı. bizim bahçede kendileri için mamaya giden yollar açılmıştı çünkü.

-----------------------------------------------------------

zavallı annecik süt veriyor, kısırlaşmış olmasını tercih ederdim. biraz hırçın bir kedi can gibi duruyor :)
bobobo ve ayoyoydaha önce de sözettiğim dev cüsseli, (maşallah diyelim), ama korkak bakışlı emrah kedinin diğer ismi "bobobo". hatta yaygın olarak kullandığımız isim de bu. "bobobo" geldi diyoruz mesela, bahçeye geldiğinde veya korkak olduğu için herkes yedikten sonra mamaya yaklaştığından, yeteri kadar mama yediğinden emin olmak için onu takip ederiz, bobobo da yedi mi? deriz mesela. 
neden bobobo? çünkü, kızgınlık dönemlerinde bahçemizde diğer erkek kedilere meydan okurken kullandığı tehdit kelimesi bundan oluşmaktadır. şöyle ki, diğer erkek kedilerin gözünü korkutmak için bahçenin ortasında diğerleriyle yüz yüze dikilip durmadan bu sesi çıkarıyor. "abbbobbooboboobo" diye bağırıp duruyor. normalde çekingen, korkak olan bu kedi kızgınlık dönemlerinde aslan kesiliyor. mama kapmacada en sonda olsa da, eş bulmada çok başarılı, azimli ve meydan okuyan bir kedicik olduğunu belirtebilirim. karşısındaki erkek kedilerden birisi de onun meydan okumasına şöyle yanıt veriyor: "ayoyayoyoayyoyy" - onun da adı bu nedenle "ayoyoy".

aktif hayvan hakları savunucu olduğumuzdan kendi çevremizdeki sahipsiz dişi sokak kedilerini, özel olarak yaptırdığımız kedi yakalama kafesimizle yakalayıp kısırlaştırma işlemini yaptırıyoruz kendi olanaklarımızla. maalesef, ankara'da ankara büyükşehir belediyesi 2009 tarihinden itibaren sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, tedavisi v.s. için ihale açmadığından, (bkz: melik gökçek), yerel hayvan koruma görevlisi annemle birlikte kendi olanaklarımızla sahipsiz sokak hayvanlarına beslenme, kısırlaştırma, tedavi hususlarında yardım ediyoruz.
kısırlaştırma işlemi sahisiz sokak hayvanlarının kontrolsüz üremesini önlemek, dolayısıyla da ufuk günaydın gibi canilerin ayaklarıyla ezip öldürebileceği sahipsiz, çaresiz yavruların doğmasını, acı çekerek can vermesini önlemek her hayvansever, hayvan hakları savunucusu ve duyarlı insanlar için hayvan hakları adına en temel amaçlardan ve uygulamalardan biri olmalıdır.

özetle, kendi bölgemizdeki tüm sahipsiz dişi sokak kedilerini kısırlaştırdığımız için bir süredir mahallenin tüm erkek kedileri bizim bölgede eş bulamıyorlar, bir süredir bu bobobo ve ayoyayoy seslerini duymaz olduk. umarım başka bölgelerde de bulmuyorlardır.
sahipsiz erkek kedileri kesinlikle kısırlaştırmıyoruz çünkü erkek kedilerde kısırlaştırma sonrasında iyi ve çok özenli bakım sağlanmadığında maalesef, böbrek yetmezliği hastalığı söz konusu olabiliyor. bu nedenle ksırılaştırılmış erkek kedilerin mutlaka bol su içmesi, bol sıvı alması gerekmektedir. sahipsiz erkek sokak kedilerinin ise maalesef her zaman su ve sıvı bulması söz konusu olamayabiliyor, bu nedenle sahipsiz erkek kedilerin kısırlaştırılması işlemi önerilmez.

26 Haziran 2013 Çarşamba

yazın su bulamayan sokak hayvanları için uygulamalar

çok susayan sokak hayvanları klimalardan damlayan suları içmeye çalışıyor

aracınızın bagajında her daim su doldurulmuş 5, 10 veya 19 lt pet şişe ve damacanalar bulundurulduğunda ve susuzluktan dili bir karış dışarı çıkan, bir yudum su bulamamış söz konusu bu canlarla karşılaşıldığında hemen pet ve damacanaların üst kısmı kesilerek oluşan su dolu kapları hemen önüne konulmak suretiyle yardım edilebilecek olanlardır.
her zaman belirttiğim gibi şehirlerin özellikle sanayi bölgelerinde, örneğin, ankara'da - yıldız, ostim, ivedik, şaşmaz, macunköy gibi sanayi alanlarında yaşamakta olan hayvanlar hem susuzlık, hem de daimi açlık içindeler. bir haftasonunu ayırarak bu bölgelere mama ve su kapları götürerek buralardaki yüzlerce sahipsiz sokak hayvanını beslemek ve susuzluğunu gidermek üzere gidecek her duyarlı insan hayvan hakları adına ve bu canların yaşamlarını kurtarmaya vesile olmak adına çok büyük bir adım atmış olur.
bu bölgelerde yüzlerce işyeri olmasına rağmen, eziyet içinde yaşamakta olan hayvancıklara, özellikle işyerlerini korumak amacıyla kullandıkları, ama hava ve su ile beslendiklerini düşündüklerinden olsa gerek, kapalı tutulan yada açık bir şekilde sanayilerde dolaşan köpeklere yiyecek ve su vermeyen, işyeri sahibi olup vicdan sahibi olamayanları görmek insanı dehşete düşürmektedir.
yerdeki kirli suları içmeye çalışıyor
bu sanayi bölgelerinden ivedik organize sanayi başkanının hem sanayi bölgesinde, hem de sanayi bölgesi dışında sahipsiz sokak hayvanlarının dövüştürüldüğü köpek dövüşü organize ettiği düşünüldüğünde aslında buralardaki sahipsiz sokak hayvanlarının, su ve yiyecek gibi temel besin ihtiyaçlarının neden karşılanmadığı kolayca anlaşılır.


ek: belediyelerin veya çeşitli şahıs ve kurumların sokaklara yerleştirdiği su odaklarının amacauygun olmadığını düşünmekteyim. bu su odakları büyük bir ihtiyacı gideriyor gibi görünmesine rağmen bunları yerleştiren kimselerin reklamlarını yapmaktan öteye geçmemektedir. zira ilk koyulduğu anda suyla doldurulsa da, devamında bu su odakları bomboş kalmakta, kimse su koymamaktadır. buna ilaveten, eğitimsiz, bilinçsiz ve son derece kötücül olan insanoğlu bu su odaklarını bilerek/bilmeyerek çeşitli şekillerde kirletmekte, içine çöp atmakta, hatta ihtiyaç gidermekte, bu yönüyle bu iyiniyetle konulmuş olan su odaklarını canlar için tam tersine mikrop yuvası haline getirmektedirler. bu nedenle bu tür su odaklarına yoğunlaşmak yerine, herkesin kapsının önüne bir kap su ve bir kap mama koyması daha anlamlı ve amacauygun olacaktır. bu kaplar koyan şahıslar tarafından kontrol edilecek, kirletilmesine izin verilmeyecek ve de devamlı doldurulacaktır çünkü. 

Dünya'da ve Türkiye'de Ötanazi Uygulaması

ötanazi uygulanan bir barınaktan görüntü, kapitalizm mağduru, ölümü bekleyen,  sapasağlam köpek canlar
***
amerika'daki hayvan barınaklarının bir çoğunda hasta olmamasına, bilakis gayet sağlıklı olmasına rağmen, doğrudan barınağa terkedilen veya sokakta bulunan yada kurtarılarak barınağa getirilen hayvanlara yoğun bir şekilde uygulanmakta olan, hayvan hakları savunucusu olarak şahsen benim şiddetle karşı olduğum can alma yöntemi.
türkiye'deki barınakların acınacak durumda olmasına, buralardaki hayvancıkların çoğunlukla mama yetersizliği yaşamasına ve ilaçsızlık nedeniyle tedavi edilememesine rağmen, tek olumlu yönlerinin ötanazi uygulanmaması olduğunu belirtebilirim. barınakları ziyaret etmek isteyen, buralara kendi eliyle mama götürüp dağıtmak isteyen, pet shop zulmüne karşı olup bir dost edinmek isteyenler için, ankara'dan hiç bilinmeyen, gidilmeyen, kaderine terkedimiş iki barınak örneği: macunköy barınağı ve sincan hayvan barınağı.
barınaklardaki hayvancıkların durumu özellikle son zamanlarda türkiye'de artmakta ve yerleşmekte olan hayvan hakları bilinci sayesinde iyileşitirilebilir, barınaklara yoğun bir şekilde mama ve ilaç yardımı yapılarak buralardaki canlara yardım edilebilir, ancak alınan can bir daha geri gelmez.
ötanazi insanlık suçudur, ötanaziye hayır!

amerika'da ise barınağa gelen her hayvan için belli ve sabit bir süre belirlenir, bu süre sonunda sahiplenilmeyen hayvancıklar barınak veterinerleri tarafından uyutulur. uyutulacak olan, barınaktaki ve yaşamındaki son günü geçirmekte olan, sona yaklaşan hayvancıkların bulundukları kafeslerin, hücrelerin kapısına, bu hayvancıkların son günü olduğunu belirten bir işaret bırakılır. özellikle, barınağa hayvan sahiplenmek üzere gelenler, son günü olan, bugün de sahiplenilmezlerse ötanazi uygulanacak olan hayvanları farkedebilsin diye. bu işaret aynı zamanda hangi hayvanların barınaktaki sahip bekleme sürecinin tamamlandığına, hangilerinin uyutulacağına yönelik bir barınak veterinerine yönelik mesaj görevi de görür.
yeni gelecek olan hayvanlara yer açmak için bir canın yaşamını sebepsiz yere almakta beis görmeyen amerikalılar, bir taraftan da kanlı ticarete devam eder, binlerce pet hayvanı yetiştiren çiftliklerde hayvan yetiştirmeye devam eder, böylece bu kısırdöngü de acı verici bir şekilde süregelir, asla sona ermez.
bir canı, ister insan, ister hayvana ait olsun, iradesi dışında, eceli gelmeden almak insanlık suçudur, vahşettir, zulümdür.
ötanaziye hayır!

ötanazi yasal katliamdır, ötanazi yasal olduğu ülkelerde yasaklanmalı, yasal olmadığı ülkelerde de asla yasallaşmamalı

24 Haziran 2013 Pazartesi

tavşan uykusu

resim temsilidir, ne tatlı can, mis kokulu
güvendikleri, çok sevildiklerini bildikleri insanların yanında gözüaçık, ürkek ve kaçarak değil, aynen diğer canlılar gibi mışıl mışıl uyuyan canların insanına göre değişebilen alışkanlığı.
yakınımın tavşanı olan, çok sevdiğim, en çok sevdiği yiyecek o diye, kilolarca muz taşıdığım, kulak uçlarından ayak tırnaklarına kadar öptüğüm, kuyruğunu öpmelere doyamadığım, gözleri biraz büyükçe olmasından dolayı gözlerini azami hassasiyet ve dikkatle öptüğüm, şimdi bunu yazarken bile özlediğim birisi bizim yanımızda başını kolumuza veya sinemize koyarak maşallah uzun ve derin bir uyku çekmektedir. uyurken kendisini sevip okşamamız, öpüp koklamamızdan bile rahatsız olup uyanmamaktadır. aniden kendisi, canı isteyince uyandığında ayağa kalkıp uykulu gözlerle bakarken, bir taraftan o güzelim, kepçe kulaklarını kaşımaktadır maşallah.

tavşan sevgisi çok farklı, tatmayanın asla bilemeyeceği, anlayamayacağı bir duygudur. bu duyguya sahip olduğum için her an şükretmekteyim rabbime.

"  2 cins tavşan yuva aramaktadır. holland lop tavşanı denilen bu cins tavşanları ücretsiz olarak edinilmesini, asla ve kat'a kan emici üreticilerden ve kanlı ticaret yerleri olan pet shop'lardan satın alınmamasını önermekteyim.
her türlü cins ve boyutta tavşan ücretsiz olarak sahiplendirilmektedir. bu nedenle bir tavşan edinmek istediğinizde ilk bakacağınız yer mutlaka ücretsiz hayvan sahiplendirme siteleri olsun. örn. canbul sitesinde (ki, tam da bu amaçla hayvan hakları blog'um olan turseng'in ücretsiz sahiplendirme kolu olarak açmış bulundum) ağırlıklı olarak tavşan sahiplendirme ilanlarına yer verilmektedir. gerçek hayvansever, hayvan ve tavşan sevgisine sahip, kötü niyetli ve üretim amaçlı sahiplenmek isteyenler hariç, herkesin sahiplenebileceği tavşan canlara yönelik ilanlar burada yer almaktadır."


yuva arayan hayvanlar

ne kadar muhteşem yaratılmışlar, maşallah, tavşanlar böyle bir birilerinin sırtına yatarlar, resimde yavru tavşan annesinin üzerine yatmış, şirin. 

bu 2 holland lop tavşan  ücretsiz yuva arıyor, ilan linkte

bu eziyet görmüş tavşan da ücretsiz yuva arıyor, ilan canbul sitede
her hayvanda olduğu gibi tavşanda da cins arayan, özellikle cins edinmek için pet shop'lara giderek üreticilerin elinde neredeyse her ay üreyen canlar olması hasebiyle kısa zamanda yaşamlarını kaybeden damızlık annelerin satılık yavrularını satın alarak evine getiren, kısa zamanda da çeşitli, akıl almaz, anlamsız, kabul edilemez gerekçelerle başlarından savmaya çalışanlar yüzünden her daim mağdur olan, en fazla eziyete maruz kalan, hayvanseverler tarafından bile sahiplenmede/sahiplendirmede kedi köpek saplantısı nedeniyle yeteri ilgi ve alakayı görmedikleri için maalesef sıklıkla kısacık ömürleri acı içinde geçerek sonlanan canların da aralarında bulunduğu grup.

2 cins tavşan yuva aramaktadır. holland lop tavşanı denilen bu cins tavşanları ücretsiz olarak edinilmesini, asla ve kat'a kan emici üreticilerden ve kanlı ticaret yerleri olan pet shop'lardan satın alınmamasını önermekteyim.
her türlü cins ve boyutta tavşan ücretsiz olarak sahiplendirilmektedir. bu nedenle bir tavşan edinmek istediğinizde ilk bakacağınız yer mutlaka ücretsiz hayvan sahiplendirme siteleri olsun. örn. canbul sitesinde (ki, tam da bu amaçla hayvan hakları blog'um olan turseng'in ücretsiz sahiplendirme kolu olarak açmış bulundum) ağırlıklı olarak tavşan sahiplendirme ilanlarına yer verilmektedir. gerçek hayvansever, hayvan ve tavşan sevgisine sahip, kötü niyetli ve üretim amaçlı sahiplenmek isteyenler hariç, herkesin sahiplenebileceği tavşan canlara yönelik ilanlar burada yer almaktadır.

ayrıca, siteye sitenin amacına uygun ilanları yayınlamak üzere yazar alımı yapılacaktır. sitede yazar olmak için gerçek hayvansever (tercihen bilinçli bir hayvan hakları savunucusu), sosyal medyada aktif (ben değilim çünkü, hiç bir sosyal medya aracında bulunmamaktayım, sadece ekşi hesabım ve 2 blog'um mevcut) ve sahiplendirme ile ilgili şahıslar email yoluyla irtibata geçebilirler sitedeki konuya ilişkin duyuruyu okuduktan sonra.

23 Haziran 2013 Pazar

holland lop ve cüce tavşan

holland lop

cüce tavşan 
sahiplenmek isteyenler alttaki linke giderek irtibata geçebilir sahiplendiren şahısla. 
ücretsiz olarak sahiplenilebilecek olan canlar.

linkte cins tavşanlar yuva arıyor, pet shop'lardan satın almayın, ücretsiz olarak sahiplenin. bu canların önemli / öncelikli bir durumu mevcut, şöyle ki, bu canları sahiplendiren şahıs seçici değilmiş maalesef, ilanın başına üreticiler üşüşmüş bana gelen bilgiye göre, bu üreticilere de sahiplendirebilirmiş bu şahıs. bu üreticilerin bu tavşanları alıp üreterek sömürmesini engellemek gerek. üreticilerin eline düşmeleri halinde maalesef hepsi sık doğum yaptırılmaktan kısa sürede yaşamlarını kaybedecekler. evini geçici veya kalıcı olarak bu canlara açmak isteyenler linkte belirtilen ilgili facebook sayfasından sahiplendiren şahısla irtibata geçsinler. geçici olarak bu canlara evinde yer verebilecek olanlar de irtibata geçsin bu sahiplendiren şahısa. geçici olarak alıp yine sahiplendirme ilanlarına devam edebiliriz. yeter ki, üreticilerin almasını engelleyelim. gerçek hayvanseverlere gitmelerini sağlayalım. çok önemli ve öncelikli durum! üreticilerin eline düşmemeleri için bu canların kurtarılmasına vesile olmak gerek."

tavşan başlıklı entry'mden alıntıdır.

üreticilerin elinden kurtarılmalarına vesile olmak, hayatta en nefret ettiğim insanlar olan, hayvanların sırtından para kazanmaktan utanç duymayan üreticilerin bu canları almalarını engellemek için bugün olayı duyduğumdan itibaren uğraşmaktayım. inşallah üreticilerin ellerine düşmeden kurtarılmalarına vesile oluruz bu canların. çok gerginim sabahtan beri bu üzücü olay nedeniyle.


ek: bilindiği üzere ben tavşanları çok severim. tüm tavşanalrı severim. yeryüzündeki mevcut ne kadar tavşan varsa hepsini çok fazla seviyorum ve eziyet görmelerini engellemek için her an çaba göstermeye çalışıyorum.
bu canları ücretsiz olarak sahiplenebilir, üreticilerin eline düşmesini engelleyebilirsiniz.
sorumluluk sahibi, yükümlülüklerinin farkında olan gerçek hayvanseverler sahiplensin.

22 Haziran 2013 Cumartesi

kedi ve tavşan ve pet shop

bu can yuva aramaktadır, sahiplenmek için linke tıklayın
cins hayvan arayanların kurbanı olabilen canlar. şöyle ki, cins bir kedi/tavşan/köpek edinmek isteyenlerin ilk işi bir pet shop'a koşturarak buralardan mal satın alır gibi candostlarını satın almak oluyor. cinsçiliğe karşı olup, kendi canlarının doğal olarak tamamını sokak ve sanayi bölgelerinden sahiplenen biri olarak sokak hayvanlarına yönelinmesi gerektiğini vurgulamak isterim. ama illa cins hayvan edinmek istiyorsanız da bu durumda bakacağınız yer pet shop'lar olmasın, ücretsiz sahiplendirme siteleri ve facebook, twitter gibi sosyal medya araçlarında ücretsiz olarak yuvalandırılmaya çalışılan cins hayvanları ücretsiz olarak edinin, böylece cins hayvan üreticilerinin zavallı cins hayvanları sürekli damızlık olarak kullanıp, sömürmesine ve böylece kısa sürede yaşamlarını kaybetmelerine engel olun. 

cins tavşanlar yuva arıyor, pet shop'lardan satın almayın, ücretsiz olarak sahiplenin. bu canların önemli / öncelikli bir durumu mevcut, şöyle ki, bu canları sahiplendiren şahıs seçici değilmiş maalesef, ilanın başına üreticiler üşüşmüş bana gelen bilgiye göre, bu üreticilere de sahiplendirebilirmiş bu şahıs. bu üreticilerin bu tavşanları alıp üreterek sömürmesini engellemek gerek. üreticilerin eline düşmeleri halinde maalesef hepsi sık doğum yaptırılmaktan kısa sürede yaşamlarını kaybedecekler. evini geçici veya kalıcı olarak bu canlara açmak isteyenler linkte belirtilen ilgili facebook sayfasından sahiplendiren şahısla irtibata geçsinler. geçici olarak bu canlara evinde yer verebilecek olanlar de irtibata geçsin bu sahiplendiren şahısa. geçici olarak alıp yine sahiplendirme ilanlarına devam edebiliriz. yeter ki, üreticilerin almasını engelleyelim. gerçek hayvanseverlere gitmelerini sağlayalım. çok önemli ve öncelikli durum! üreticilerin eline düşmemeleri için bu canların kurtarılmasına vesile olmak gerek.
 cins bir kedi yuva arıyor. ücretsiz olarak sahiplenin.

--------------------------------------------------------------------------------------
bu kedi can da yuva aramaktadır, ücretsiz sahiplenmek için yazıdaki linke gidin
pet shop
gerekli yasal düzenlemelerin evleviyetle gerçekleştirilmesi yoluna gidilerek tarım ve köy işleri bakanlığı tarafından canlı hayvan satışı yapmasının engellenmesi gereken hayvan hakları ihlallerinin kaynağı, canlarla ilgili tüm üzücü olayların baş aktörü.
"cins hayvan arayanların kurbanı olabilen canlardan birisi de tavşanlardır. şöyle ki, cins bir kedi/tavşan/köpek edinmek isteyenlerin ilk işi bir pet shop'a koşturarak buralardan mal satın alır gibi candostlarını satın almak oluyor. cinsçiliğe karşı olup, kendi canlarının doğal olarak tamamını sokak ve sanayi bölgelerinden sahiplenen biri olarak sokak hayvanlarına yönelinmesi gerektiğini vurgulamak isterim. ama illa cins hayvan edinmek istiyorsanız da bu durumda bakacağınız yer pet shop'lar olmasın, ücretsiz sahiplendirme siteleri ve facebook, twitter gibi sosyal medya araçlarında ücretsiz olarak yuvalandırılmaya çalışılan cins hayvanları ücretsiz olarak edinin, böylece cins hayvan üreticilerinin zavallı cins hayvanları sürekli damızlık olarak kullanıp, sömürmesine ve böylece kısa sürede yaşamlarını kaybetmelerine engel olun. 
cins tavşanlar yuva arıyor, pet shop'lardan satın almayın, ücretsiz olarak sahiplenin. bu canların önemli / öncelikli bir durumu mevcut, şöyle ki, bu canları sahiplendiren şahıs seçici değilmiş maalesef, ilanın başına üreticiler üşüşmüş bana gelen bilgiye göre, bu üreticilere de sahiplendirebilirmiş bu şahıs. bu üreticilerin bu tavşanları alıp üreterek sömürmesini engellemek gerek. üreticilerin eline düşmeleri halinde maalesef hepsi sık doğum yaptırılmaktan kısa sürede yaşamlarını kaybedecekler. evini geçici veya kalıcı olarak bu canlara açmak isteyenler linkte belirtilen ilgili facebook sayfasından sahiplendiren şahısla irtibata geçsinler. geçici olarak bu canlara evinde yer verebilecek olanlar de irtibata geçsin bu sahiplendiren şahısa. geçici olarak alıp yine sahiplendirme ilanlarına devam edebiliriz. yeter ki, üreticilerin almasını engelleyelim. gerçek hayvanseverlere gitmelerini sağlayalım. çok önemli ve öncelikli durum! üreticilerin eline düşmemeleri için bu canların kurtarılmasına vesile olmak gerek."

ufuk günaydın

hayvan hakları gelişmediği ve iyileştirilmediğinden muadilleri artarak devam etmektedir. bu sefer muadili medyadan çıkmıştır. sokak köpeği fındık'ı öldürdüğü iddia edilen şahıs, radikal'in eski başarısız yönetmeni, hürriyet'in başarısız yazarı, samimiyetsiz açıklamalar ustası.
m. nedim hazar'ın güzel bir yazısının başlığı ile ifade edersek, kesekağıdı bile olamayan boyalı basının lüzumsuz işler müdürü.

http://www.turseng.com/...anlara-eziyet-edenleri.html - sahipsiz hayvanı öldürdüğü iddia edilen bu şahıs bu hazır şikayet dilekçesi olaya uyarlanarak il orman ve su işleri müdürlüğüne şikayet edilebilir. 
çalıştığı gazeteye de protesto emailleri atılarak, ilgili gazete boykot edilebilir bu şahsı işten çıkarana kadar.




ismet berkan tarafından tekmelenerek trafiğe iteklenip öldürüldüğü iddia edilen köpek fındık
not: ekşisözlük'te 23.03.2011 tarihinden itibaren earthlings nick'iyle ve bir kaç aydır aynı zamanda yeni edindiğim tsirkul nick'iyle yazmaktayım. hem bu blog'da, hem de blog'un ücretsiz sahiplendirme amacıyla açılan alt blog'u - bir kolu olan www.canbul.org'da hem tsirkul, hem de earthlings nick'leriyle yazdığım entry ve yazıları paylaşmaktayım. özetle, tsirkul ve earthlings nick'lerinin ikisi de tarafıma aittir, bu nick'lerle yazılan tüm yazılar da yine şahsıma ait olup, fikri haklar yasası çerçevesinde koruma altındadır. 

ismet berkan

ismet berkan tarafından tekmelenip, caddeye doğru iteklenip araç altında kalarak yaşamını kaybettiği belirtilen masum can - fındık
yaşamdaki kısa ömrünü acı içinde, son anlarını psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalarak geçirdi, unutulmasın!!!
sahipsiz olmasına rağmen bulunduğu sokakta yaşayan hayvanseverler tarafından bakılıp sevilen gözetilen, isim konulacak* kadar önemsenen bir sokak köpeğini öldürmüş olduğu iddia edilen sadece kendi hayvanının seven? türden bir şahıs.
http://www.turseng.com/...anlara-eziyet-edenleri.html - sokak hayvanlarına yönelik her türlü kötü muamelede bu hazır dilekçe olaya uyarlanarak il orman ve su işleri müdürlüğüne şikayet başvurusu yapılmak suretiyle ilgili şahsa idari para cezası yaptırımı uygulatılır.

bu ve benzer çok sayıda hayvan hakları ihlaline yönelik dilekçeleri hayvan haklarına duyarlı herkes bu tür olaylarla karşılaştığında rahatlıkla şikayet başvurusunda bulunsun diye hazırladım. bu olaya uyarlayarak şikayet başvurusu yapacak olanlar mobilden kopyalama yaparak (sitede kopyalama engeli mevcut), mobili bulunmayanlar ilgili linkteki emaile yazarak bu dilekçeyi talep edebilirler, bu durumda dilekçe kendilerine hemen gönderilir word dosyası olarak.
sokaktan birilerinin köpeğin sahibi olduğunu iddia etmesi durumunda ise sahipli hayvana kötü muamele söz konusu olduğundan tck 153/1-2 gereği bu şahıs aynen ufuk günaydın gibi 4 ay - 3 yıl arası bir hapis istemiyle yargılanacaktır. umarım sahipli bir köpektir, bu durumda bu şahsa idari para cezası değil hapis cezası uygulanır.
sokakta bile olsa bakılıp gözetildiğine, isim konulduğuna göre bu köpeğin sahipli olduğunu kabul etmekteyim şahsen hayvan hakları savunucusu hukukçu olarak. bu canın akibeti ile ilgilenenlere duyurulur. sokakta bu canı sahiplenerek ilgilenen, hastalandığında tedavi ettiren, besleyen, gözeten her kimse köpeğin sahibi olarak savcılığa giderek otopsi raporu, tanık beyanları, köpeğin sahibi olduğunu kanıtlar belgeler, görsellerle birlikte şikayetçi olsun bu şahıstan.

böyle bir sahibi yoksa bu durumda ilk şikayet yolu - sahipsiz hayvanlara eziyet edenleri şikayet dilekçesi ile şikayet başvurusu yapma yoluna gidilir. herhalükarda ilk önce, gecikmeksizin bu yola gidilmesini önermekteyim.

ek: açıklamasını son derece yapmacık ve samimiyetsiz ve de inandırıcılıktan uzak buldum, şahsen görgü tanıklarının ifadesini hayatın doğal akışına göre daha gerçekçi buldum.

KAPLUMBAĞA


kaplumbağalar için ölüm kapanı, bu kapta kısa zamanda yaşamlarını kaybeder kapluşlar

bu iyi, kapluşlar için uygun yaşam koşullarını barındırıyor
pet shop'lardan alınmaması gereken, hayvan bakmanın sorumluluğundan bihaber şahıslar tarafından çoğunlukla vazgeçilerek ücretsiz sahiplendirme sitelerinde ücretsiz olarak sahiplendirilmeye çalışıldığına sıklıkla denk geldiğimiz, bu tür sitelerden ücretsiz olarak sahiplenilmek suretiyle belirsizlikten kurtarılmasına vesile olunabilecek can.
özetle, pet shop'lardan satın almayın, pet sitelerinden yuva arayanlarını sahiplenin.
ayrıca kısa zamanda öleceği kesin olan küçük plastik kaplarda değil, büyükçe terraryumlarda gerekli yaşam koşullarını oluşturarak bakın bu canlara. o plastik küçük kaplar mutlak ölüm kapanlarıdır kaplumbağalar için.


kapluşlar için ölüm tuzağı

bu terraryum kapluşlar için uygun

bu da bir terraryum ve kapluşların sağlığına zarar vermez küçük plastik kaplar gibi 

ekşi sözlük erkek tavşan veri tabanı

bu tavşancan yuva arıyor
rağbet görmemesini yerinde ve amacauygun bulduğum databank.
zira hayvan sahiplerinin kısırlaştırma yükümlülüğü ilke ve kuralları gereği her hayvan sahibinin mutlaka kendi hayvanını üretmekten kaçınarak kısırlaştırması gerektiğini savunmaktayım. özellikle erkek tavşanlarda bu ameliyat son derece basit olup, tüm erkek tavşan dostu olanlara evleviyetle kısırlaştırma işlemini yaptırmalarını önermekteyim. aynen kedilerde olduğu gibi dıştan yapılacak bir basit ameliyatla erkek tavşan büyük bir rahatlığa kavuşacak, candostunu da gereksiz yere eş arama gerginliğinden kurtaracaktır.

üreme kontrolü sadece sokaklar için geçerli değil, kendi canlarımızı da mutlaka kısırlaştırmamız gerekmektedir, üreme kontrolünü tam ve gereği gibi sağlamak adına.
linkteki ilandan da görüleceği üzere kontrolsüz üreme, kısırlaştırma işleminin yapılmaması sonucunda maalesef sorumsuz biri tarafından anne tavşan üretilmiş, dünyaya gelen yavruların bir kısmı ortada olmadığına göre muhtemelen ölmüş, kalan tek avuçiçi kadar yavru da muhtemelen eziyet sonucunda oluşan felç ve kırık kalçası ile yaşama gözlerini yummuştur. linkte iletişim ve resim mevcut, anne tavşancana yuva aranmaktadır. yuvasını bu travmalara maruz kalmış, güzelim tavşancana açabilecek olanlara durumun vahametini gözönünde bulundurarak bir an önce sahiplenmelerini önermekteyim. kedisiz bir ev bu can için uygundur. köpeklerle tavşanlar anlaşmaktadır. köpekli ev de olabilir.

21 Haziran 2013 Cuma

sokağa atılan evcil hayvanlar

bu tavşan yuva arıyor, bilgileri linkte
"her türlü duygusunu, isteğini kolaylıkla iletişim kurarak, candostuna iletebilen, alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı, zeki, olağanüstü varlık, hayatımın anlamı, yaratılış sebebim olan tavşanların da kedi ve köpekler gibi sıklıkla sokağa, parka, barınağa bırakılmakta olduklarını görerek dehşete kapılma nedeni. tavşanlar sokak, park ve barınaklarda yaşayamazlar, zira bu yerler savunmasız ve hassas tavşanlar için uygun değildir. türkiye'de tavşan ve kedi barınağı bulunmadığından, köpeklerin yaşama tutunmaya çalıştığı, bu büyük hayvanların bile yaşamakta zorlandığı barınaklara terk etmek nasıl bir akıl karıdır anlamak mümkün değil.
tavşan sevgisinin hiç bir duyguya benzemediğini, bir tavşana bakarken hissedilenleri ancak gerçekten çok sevdiği bir tavşancanı bulunan tavşan dostları bilir, anlar. rabbimden yeryüzünde her insanın kalbine tavşan sevgisi yerleştirmesini, bu muhteşem duyguyu herkesin tatmasını dilerim.
tavşanlar burunları ile dürtme yoluyla çok şirin ve komik bir iletişim kurarlar candostlarıyla. ödül stick'lerini talep ederken dürtmeleri farklıdır, ilgi ve sevgi istedikleri, kendilerini sevdirmek istedikleri zaman gerçekleştirdikleri dürtme tamamen farklıdır. o burunla çoğunlukla ayaktayken bacağa yapılan hafifçe dürtme şeklinde her türlü duygu ve isteklerini yansıtır, taleplerinin karşılanmasını sağlarlar. çok amaçlı harika bir işlevi mevcuttur bu burun hareketinin. önünde oturuyorsanız ve bir tavşan oradan geçmek istiyorsa, sizi dürterek oturduğunuz yerden kaldırır, oradan geçer gider. her istediklerini yaptırma gibi muhteşem yetenekleri vardır. kulak uçlarından ayak tırnak uçlarına kadar öpüp koklamanın verdiği huzurla ömrü uzatma gibi bir etkilerinin de söz konusu olduğunu belirtmek isterim. bu canları koklayarak öptüğünüzde ağzınızda harika bir tat, burnunuzda mis gibi bir koku kalır.

maalesef insan lekesi, defolu embesiller de mevcuttur şu yeryüzünde. yaratıldıkları için her an şükretmekte olduğum canları ihmal eden, onlara eziyet eden, nihayetinde bir barınağa terk eden çöplükler de maalesef nefes almaktadır bu dünyada.

linkteki anne ve avuç içi kadar yavrusu bu hikayenin kahramanıdır. bu canlar barınağa terk edilmiş, devamında bir kliniğe aldırılmış hemen. maalesef eziyet görmüş, felçli ve kırıklı bu avuçiçi yavru tavşan aynı gün yaşamını kaybetmiş, kendisine eziyet eden yaratığın üzerine silinmeyecek bir leke ve lanet bırakarak.
anne tavşan klinikte beklemekteymiş. bir tavşan dostu edinmek isteyenlere bu canı sahiplenmelerini önermekteyim. devamında linkte belirttiğim email adresinden tarafımla irtibata geçerek tavşanlarla ilgili her konuda her daim bilgi edinebilir, yardım isteyebilirler."


tavşan

tavşan sevgisi hiç bir sevgiye benzemeyen muhteşem bir duygudur
her türlü duygusunu, isteğini kolaylıkla iletişim kurarak, candostuna iletebilen, alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı, zeki, olağanüstü varlık, hayatımın anlamı, yaratılış sebebim. tavşan sevgisinin hiç bir duyguya benzemediğini, bir tavşana bakarken hissedilenleri ancak gerçekten çok sevdiği bir tavşancanı bulunan tavşan dostları bilir, anlar. rabbimden yeryüzünde her insanın kalbine tavşan sevgisi yerleştirmesini, bu muhteşem duyguyu herkesin tatmasını dilerim.
tavşanlar burunları ile dürtme yoluyla çok şirin ve komik bir iletişim kurarlar candostlarıyla. ödül stick'lerini talep ederken dürtmeleri farklıdır, ilgi ve sevgi istedikleri, kendilerini sevdirmek istedikleri zaman gerçekleştirdikleri dürtme tamamen farklıdır. o burunla çoğunlukla ayaktayken bacağa yapılan hafifçe dürtme şeklinde her türlü duygu ve isteklerini yansıtır, taleplerinin karşılanmasını sağlarlar. çok amaçlı harika bir işlevi mevcuttur bu burun hareketinin. önünde oturuyorsanız ve bir tavşan oradan geçmek istiyorsa, sizi dürterek oturduğunuz yerden kaldırır, oradan geçer gider. her istediklerini yaptırma gibi muhteşem yetenekleri vardır. kulak uçlarından ayak tırnak uçlarına kadar öpüp koklamanın verdiği huzurla ömrü uzatma gibi bir etkilerinin de söz konusu olduğunu belirtmek isterim. bu canları koklayarak öptüğünüzde ağzınızda harika bir tat, burnunuzda mis gibi bir koku kalır.

maalesef insan lekesi, defolu embesiller de mevcuttur şu yeryüzünde. yaratıldıkları için her an şükretmekte olduğum canları ihmal eden, onlara eziyet eden, nihayetinde bir barınağa terk eden çöplükler de maalesef nefes almaktadır bu dünyada.

linkteki anne ve avuç içi kadar yavrusu bu hikayenin kahramanıdır. bu canlar barınağa terk edilmiş, devamında bir kliniğe aldırılmış hemen. maalesef eziyet görmüş, felçli ve kırıklı bu avuçiçi yavru tavşan aynı gün yaşamını kaybetmiş, kendisine eziyet eden yaratığın üzerine silinmeyecek bir leke ve lanet bırakarak.
anne tavşan klinikte beklemekteymiş. bir tavşan dostu edinmek isteyenlere bu canı sahiplenmelerini önermekteyim. devamında linkte belirttiğim email adresinden tarafımla irtibata geçerek tavşanlarla ilgili her konuda her daim bilgi edinebilir, yardım isteyebilirler.

duyuru


biraz sert bir yazı oldu, bu şirinlik timsalini ekleyeyim :)
öncelikle blog'a yurtiçi ve yurtdışından gösterilen yoğun ilgi nedeniyle memnun olduğumu, bunu hayvan hakları adına önemli bulduğumu belirtmek isterim.
2. olarak bir husus hayli uzun bir süredir dikkatimi çekmeketdir. o da şudur: rusya'dan şahıs veya şahıslar tarafından gösterilen yoğunötesi ilgi. daha önce de bu kadar aşırı ilgi gösteren, gün içinde onlarca kez blog'u ziyaret eden, blog'da benden bile daha fazla zaman geçiren bu şahıs/şahısların kendilerini tanıtmalarını istemiştim, bu yoğun ilginin amacını merak etmem hasebiyle. ancak herhangi bir irtibata geçme durumu söz konusu olmadı, yine blog'a yoğun şekilde ilgi göstermenin devam etmesine rağmen.

elbette ki, blog'a bu kadar ilgi göstermesinden şikayetlenecek değilim duyarlı insanların. sadece bu ciddi anlamda aşırı ilginin nedenini merak etmekteyim.

özellikle bir husus daha mevcut ilgimi çeken bu rusya'dan dahil olan şahıslarla ilgili. sürekli aynı anahtar kelimelerle yandex.ru arama aracından arama yapılarak girilmektedir. bu da aynı anahtar kelimelerin götürdüğü yayınları sürekli güncel tutup, sol frame'de çok okunanlardan çıkmasına, yerine bir başka faydalı yayının geçmesine engel olmaktadır.
örn: "linkteki canlar yuva ar?yorlar..., bal?ke" - bu anahtar kelimelerle rusya'dan yandex.ru'da arama yaparak
 blog'a gelen şahıs nedeniyle çoktan yuva bulmuş olan bu canlara dair ilan sürekli güncel kalmakta, diğer
yayınların sol frame'e çıkmasına fırsat vermemektedir. http://www.turseng.com/2013/01/yuva-arayan-yavru-kediler.html

sürekli aynı anahtar kelimelerle arama yaparak blog'a ulaşan bu şahıslara bundan vazgeçmelerini,
arama aracına "turseng" yazsalar bile ulaşabileceklerini belirtmek isterim. tabi, bu yazıdan sonra hala blog'a ilgi göstermeye devam ederlerse... swh 

özetle, her ne kadar biraz garip gelecek olsa da bu duyuruyu okuyanlara bu durum, açıkçası rusya'dan giriş yapan bu aynı kişi/kişilerin sabah, öğle, akşam, gece, şafağa doğru, her daim blog'da bulunmasından, benden bile çok ziyaret etmesinden, nedenini bilmediğim, yine buradan bir kez sormama rağmen irtibata geçerek bildirilmediği için biraz rahatsız oldum, irrite oldum diyeyim.
böyleyken böyle...

p.s. umarım çok kırıcı olmamıştır yazı bu şahıslar için, sadece epey uzun zamandır içimde birikti, artık belirtmek istedim. makul ölçüde, örn. yayın eklendikçe, aynı anahtar kelimelerle giriş yapmaktan vazgeçip normal arama ile ulaşarak blog'dan yararlanmaya devam edilebilir tabi. yeni yayınlardan "emaille takip et" bölümüne emailinizi yazarak haberdar olabilirsiniz. bu durumda her yeni yayın yayınlandıkça tarafınıza emaille otomatik olarak bildirilir. bu arada bu kısma kaydedilen emailler tarafımdan görülmemektedir. yani, blog'a abone olan şahıslardan ve emaillerinden hiç bir şekilde haberdar olmamaktayım.



18 Haziran 2013 Salı

kürk kullanan ve/veya satan firmalar

kürk vahşetine karşı yeterince mücadele ediliyor mu?
bence hayır, zira halen kürk üretilmekte, görgüsüzler tarafından giyilmekte, canlar işkencelerle öldürülmektedir. yeterince çaba göstermiş, yeterince çalışmış olsak bunlar şu anda gerçekleşmeye devam etmez, vahşet sona ermiş olurdu. bu durumda, çalışmaya devam! sol frame'deki kürk vahşetini baştan sona izlemeye de tamam! üzülürüm, kötü olurum demeden, diyemeden! izlenmeli ki, vahşet algılanmalı, izlenmeli ki, yeterince azimle çalışılmalı, izlenmeli ki, bu vahşet kararlılıkla durdurulmalı!
kelimenin tam anlamıyla kanlı para çarkının dönmesine sebep olan, söz konusu kanlı para çarkını bizzat döndüren, ürünlerinde kürk kullanarak ve/veya mağazalarında kürk ve kürk ürünleri satarak, her yıl yüz binlerce canlının elektrik verilmek, suda boğulmak, canlı canlı derisi yüzülmek, başına sert darbeler indirilmek suretiyle, bin bir türlü işkence uygulanarak öldürülmelerini sağlayan, canlıların sırtından para kazanan ticari mekanlar. 
kürk kullanan markalara bir kaç örnek: jean paul gaultier, karl lagerfeld, giorgio armani gibi marka tasarımcılar.
türkiye'de kürk satan firmalardan birisi de, ebru şallı ve eşinin sahibi olduğu ykm mağazaları.
vitrinler kansız olsun diyenlerdenseniz, girdiğiniz bir mağazada gerçek kürk satıldığını gördüğünüzde hemen bir şikayet formu talep ederek "söz konusu mağazada kürk satıldığı sürece bir daha alış veriş yapmayacağınızı, hayvana zulme ve işkenceye karşı olduğunuzu" yazarak şikayetinizi yetkililere iletiniz. bu eylemi kürk sattığını bildiğiniz mağazaların email, faks, telefon biglilerini kullanarak da müşteri temsilcileri veya halkla ilişkiler yetkilisine iletmeniz durumunda hayvan haklarına yönelik çok büyük katkı sağlayacağınızdan emin olabilirisiniz.
(bkz: kürk giyen ünlüler),
(bkz: kürk karşıtı ünlüler),

kürke hayır platfomuna destek vermek ve kürk vahşeti hakkında bilgi edinmek.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
kürk dehşeti

oscar de la renta modaevi'nin de bu seneki paltolarda kürk detayları kullanarak içlerine dahil olduğu, kapitalizmin kanlı para çarklarından kürk vahşetinin devam ettirilmesine neden olan kan içen işletmeler.

unutmayalım, kürk giysi değil, %100 canlı.

kürk işkencesi - elektrikle acı çektirerek bir yaşam sonlandırılıyor

-------------------------------------------------------------------------------------------------
ek: sol frame'de 2. video kürk vahşeti + 18 başlıklı olup, kürk vahşetini yakinen inceleyip anlayabilmek için evleviyetle izlenmesini öneririm. "ben dayanamam, üzülürüm, çok kötü olurum" demeden, sizin bakmaktan kötü olduğunuzu, o canların yaşadığını, bunları yaşarken çektikleri acıyı unutmadan, bu acıyı/vahşeti/işkenceyi açıkça algılayabilmek, iliklerinizde hissedebilmek ve bununla yeterince ve azimle/istekle mücadele edebilmek için mutlaka baştan sona videoyu izleyin. 

KÜRKE HAYIR ve Ebru Şallı

"sevgili nefesseverler, hoşgeldiniz!" şeklinde başlayan cümleler kurma yeteneğine sahip insan.
dün akşam kardeşim tv'de zap yaparken, ben de kitap okurken, develer tellal iken, pireler berber iken v.s. aniden bir kanalda dönen tanıtımda on parmağında yetmiş marifet sunucunun kullandığı bu cümle ile irkilip hemen tv'ye baktım. devamında silikonlu dudaklarını büze büze tv'den yüzümüze doğru "füfüfüfüfü" şeklinde sesler çıkaran bu bayanı görünce kardeşimle şok geçirmiş gibi tv'ye bakakaldık, baktık baktık, sonra kontrol edilemeyen bir gülme durumuna geldik. tanıtıma bakıp bakıp güldük.
dilimize kazandırdığı bu "anlamlı" kelime için kendisini "tebrik" ediyorum.
"nefessever" ne kadar ilginç ve estetik bir kelime... işte, kitapsever, hayvansever gibi "nefessever"...
zaten hangi kelimenin arkasına "sever" eklense çok anlamlı bir kelime ortaya çıkar. öyle bir kelimecik işte bu "sever"...
zaten hem kürk giydiği, hem de eşinin sahibi olduğu ykm-de tüm kürk karşıtlarının haklı ve yerinde tepkisine rağmen halen ve ısrarla kürk ürünleri sattıkları için bu bayan ve eşine büyük bir tepkim var.
kürk karşıtlarına ve eylemlerine destek için: kurke hayır platformu.
çok aktif ve etkili bir site ve grup olmamasına rağmen türkiye'de ilk ve tek kürk karşıtı çalışma bu olduğundan, destek verilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
kürke hayır! ebru ve eşi!
garip garip sesler çıkarıp, on parmağında bin marifet insan rolünü oynamak yerine, kendinden başkasını, yaşamını, acılarını, maruz kaldığı işkenceleri de düşünmenizi, özetle hayvan hakları konusuna da önem vermenizi, öncelikle mağazalarınızda işkence ile elde edilen kürk ürünlerini satmamanızı beklemekteyiz hayvan hakları savunucuları olarak.
kürk dehşetiyle ilgili detaylı bilgi için, nickimi alma sebebim olan earthlings izlenmesini öneririm.
unutmayalım, kürk giysi değil, %100 canlı

17 Haziran 2013 Pazartesi

kedi - yuvalandı

görme engelli kedi yuva arıyor 
görme engelli birisinin yaklaşık 2 aydır bir veteriner kliniğinde, kafes içinde yuva beklemekte olduğunu öğrenerek ilanını yayınlamış bulunduğum, özel durumu nedeniyle sokakta yaşama şansının bulunmamasından ötürü sahiplenmede önemli ve öncelikli konumda olan can.
bu canın 2 aylık kafes yaşamını sona erdirerek evini açabilecek olanlara evleviyetle sahiplenmelerini öneririm. engelli canlar sahiplenmede / sahiplendirmede önceliklidir. zira sağlıklı canlardan farklı olarak sokaklarda yaşayamazlar, kendilerini koruyamazlar, ancak evde hiç bir ek külfet yüklemeden mutlu mesut yaşarlar. bunu fiziksel engelli bir canı bulunan biri olarak yakinen bilmekteyim.


güncel bilgi: yuvalandı.

KEİTH

bir süre önce son dönemde izleyip beğendiğim filmler arasından öne çıkan 2'sini belirtmiş, hakkında yazmış, soundtracklerini de ekleyerek, son dönem beğendiğim filmler üçlemesi yaparak, 3. filmi de bulursam buraya ilave edeceğimi belirtmiştim. sacın ayağını tamamladım, söz konusu 3. filmi de buldum.
dün itibariyle biraz geç fark ederek, bu kadar geç fark etmemize bizi şaşırtacak kadar iyi/kaliteli film olan KEİTH.
son derece etkileyici, güzel, anlamlı, verimli ve kaliteli bir yapım. her özel yapım gibi bu eserin de soundtrack'leri özen ve hassasiyetle seçilmiş olup, çok güzeldir. özetle, oldboy, stoker ve keith son dönemde izlediğim ve çok beğendiğim, izlenmesini / izlettirilmesini (cebir, hile hüda, tehdit ve şiddetle: swh) önerdiğim yapımlar oldu.
ketih filminde aynı zamanda şarkıcı olan Jesse McCartney'in performansı son derece etkileyiciydi ve başarılıydı. yine one tree hill dizisinin ilk sezonlarından bilinen Elisabeth Harnois oyunculuğunun en başarılı ve en gerçekçi örneğini bu filmde vermiştir.
not: 87 doğumlu erkek oyuncu ile 79 doğumlu bayan oyuncunun arasındaki bu büyük yaş farkına rağmen, ortaya çıkan uyum ve başarılı oyunculuk ve de elbette bayan oyuncunun yaşını belli etmemesi bu yaş farkını zerre kadar hiss ettirmemiştir.
keith'i biz izledik, hepimiz beğendik, izleyin, izlettirin, önerilir.
bu da filmden etkileyici soundtrack örneği:


kedi yavrusu

yavru kedilere süt anne aranmaktadır

ankara/çukurambar'da annelerini kaybetmiş bulunan 10 günlük dördünün süt anne aramakta olduğu, yaşamları pamuk ipliğine ve süt anne bulunmasına yönelik ciddiyete ve de nihayetinde süt anne bulunmasına bağlı canlar.
süt anne arama ilanları hayati önemi haiz olmaları bakımından son derece önemlidir ve hassasiyetle yaklaşılmasının, söz konusu olanın yaşam hakkı olduğunun unutulmamasının önemine bir kez daha değinmekteyim.
süt anne bilenler, süt annesi bulunanlar linkteki iletişim bilgilerinden irtibat kurarak canların yaşamlarının kurtarılmasına vesile olabilir.
ilan detayları, iletişim bilgileri ve resimler linkte mevcut.

süt anne arama ilanları hayvanlarla ilgili tüm ilanlar arasında en önemli/en öncelikli yere sahiptir zira, sahiplendirme/kayıp v.s. ilanlarındaki durumdan farklı olarak bir süt anne bulunmaması halinde mutlak ölüm söz konusu olmaktadır.

kedi

4 yavrucaktan 2'si maalesef yaşamını kaybetti, süt anne arayışı devam etmektedir 
ekşiduyuru'da görüp dün ve bugün hem sözlük'te, hem de blog'da ilanlarını yayınlamakta olduğum, az önce duyuru sahibinin verdiği bilgilere göre hareketsizleştiklerini öğrenince, durumlarının kötüye gittiğini, süt anne bulunmazsa mutlak ölümle karşılaşacaklarını üzülerek anlamış bulunduğum, halen süt anne arayışının devam etmesi sebebiyle, süt anne bulunursa yaşama tutunacaklarına inanmakta olduğum masum can.
bu başlık altında duyuru sahibi yeni gelişmelere ilişkin gerekli açıklamaları yapmış. tüm sosyal medya araçları - twitter/facebook, site ve forumlar ve de blog'lar aracılığıyla duyurunun yayılmasına uğraşmak gerek.
unutmamak lazım, süt anne bulunursa bu canlar yaşar. bulunmazsa mutlak ölümle karşılaşırlar. bunu gözönünde bulundurarak ona göre süt anne arayışına devam etmek, olaya ciddi yaklaşmak, harekete geçip çaba göstermekle göstermemek arasında bu minik 4 canın yaşamının bulunduğunu bilmek gerekmektedir.
ilan detayları, iletişim bilgisi ve resimler.

kedi

"bazen 2 günlükken doğumda halsiz düşen görme engelli annesini kaybedip, hayata tutunması süt anne bulunmasına bağlı olan.
ilanda belirtilen 2 günlük 4 kedi yavrusu acilen süt anne aramaktadır. kendi kedisi doğum yapan veya doğum yapan kedisi bulunan birilerini bilen veya bir şekilde süt anne olabilecek kedilerden haberdar olanlara bu öncelikli ve önemli duruma gereken hassasiyeti göstererek yaşamları pamuk ipliğine bağlı bu yavrucaklara süt anne temin edilmesini sağlamalarını önermekteyim."

16 Haziran 2013 Pazar

vejetaryen - vejetaryenlik - vegan - veganizm

vegan veya vejetaryen olmak yüz binlerce canın yaşamını kurtarmaya vesile olmak demektir
aralarında hayvansal ürünleri sevmediği için yemeyenlerle, hayvansal ürünleri sevdiği halde hayvan hakları savunucusu olması hasebiyle bu ürünleri tüketmekten kaçınan insanları barındıran etsiz yaşam biçimini benimseyenler topluluğu. 
hayvan hakları savunucusu olmama rağmen, ilk grupta yer almaktayım, yani hayvansal ürünleri sevmediğim için tüketmiyorum. sevdiği halde bundan, hayvan hakları adına vazgeçenler büyük bir takdiri hak etmektedirler. 
vejetaryenlikte dikkat edilmesi gereken en önemli husus, yeterli protein almama sonucunda b12 ve demir eksikliği nedeniyle anemi hastalığına yakalanmanın, yeterli, dengeli ve düzgün beslenmeme halinde büyük bir olasılık taşıdığıdır. 
vejetaryenlere ve hayvansal ürünsüz bir yaşamı yeni seçmiş olanlara öneriler:
1. normal fasulye şeklindeki soya fasulyeleri tatsız tuzsuzdur, bunları denemeyin. her türlü et yemeğinin muadilini marketlerde sıklıkla bulabileceğiniz soya fasulyesi kıyması ile yapabilirsiniz. soya fasulyesi kıyması önce bir kaba boşaltılır, üstüne sıcak su eklenir, 10-15 dk.lık bir bekleyişten sonra normal et kıymasına benzer bir kıyma ortaya çıkar. bununla lazanya, dolma, her türlü köfte, özetle tüm et yemeklerini etsiz yapabilirsiniz. lazanyada bolonez sosa kıyma yerine bu soya kıyması konarak muhteşem lazanyalar elde edersiniz.
2. soya fasulyesi kıymasını sıcak suda beklettikten sonra çok iyi bir şekilde sudan arındırmanız gerekmektedir. aksi takdirde sulu bir kıymanız olur ve bu sulu kıyma ile istediğiniz yemekleri, özellikle de köfteleri yapamazsınız.
3. yemekli davet aldığınızda davet sahibine mutlaka vejetaryen olduğunuzu belirtin. aksi takdirde davet boyunca yemek yiyemediğiniz için hem davet sahibi mahçup olur, hem de siz aç kalırsınız. geniş çaplı ve sahibine ulaşamadığınız davetlerde artık iş davet sahibinin incelik göstererek davete vejetaryenlerin de katılabileceğini öngörerek, buna göre menü hazırlamasına kalmıştır. yoksa yine aç kalırsınız.
4. e, selenyum, b vitaminlerini her gün düzenli olarak kullanın. b12 ve demir tabletlerini mutlaka doktor kontrolünde olmak koşuluyla almanız yaşamınızı kolaylaştıracaktır.
5. son olarak, hazır sağlıklı yaşama başlamışken, diğer kötü alışkanlıkları da terk ederek, yeşilaycılığı seçerseniz, son derece sağlıklı, güzel ve mutlu bir yaşama kavuşmuş olursunuz. 

süt danası vahşetinde danalar sadece 22 inç büyüklükte
bu daracık yerlerde/kutularda/tabutlarda hareketsiz kılınarak yumuşak kas,
 sadece sıvı ile beslenerek beyaz/pembe renkli et elde edilmek için işkencelere
 tabi tutulur.
vegan/vejetaryen olun, yüzlerce canın kurtulmasına vesile olun.
 yaşam kurtarmak erdemlidir. 
vejetaryen olmaya karar veren bir yakınınız varsa, reşit olması koşuluyla, hiç bir şekilde engellememeniz, tam tersine destekleyici bir tavır içine girerek bu yaşam biçimine uygun davranmanız, buna uygun beslenme düzeni oluşturmanız, vejetaryenliğe karar veren yakınınızın sağlığı ve psikolojisi için daha iyi olur. et yemeğe zorlamak, yaşam biçimini kabullenmemek söz konusu şahıs açısından son derece hatalı davranışlardır.
örneğin, ben, çok küçük yaştan itibaren etin dokusundan, kokusundan, görüntüsünden, özetle her yönünden nefret ettiğimi farketmiştim, çiğ ete dokunmam söz konusu bile olmamaktaydı. beni ete alıştırmaya çalışan ailemin çabaları tabi hiç bir şekilde sonuç vermedi. küçük yaştan itibaren lise eğitimi için başka bir ülkeye - türkiye'ye geldiğimde ilk işim etten tamamen vazgeçmek oldu. reşit olmadan etten vazgeçmeme rağmen (ki, teorik olarak 18 yaşından önce vejetaryen yaşamı seçmeyi önermemekteyim) ne fiziksel, ne de zeka açısından hiç bir olumsuzluk yaşamadım, bilakis vejetaryenlik her açıdan insana olumlu yönde etki göstermektedir.
zaten, tarihteki etyemezlere bir göz atıldığında, etyemezliğin hem kişinin kendi açısından, hem de deryada bir damla kadar bile olsa, hayvan haklarına olumlu yönde katkısı olması açısından son derece verimli ve amaca uygun olduğu açıkça görülmektedir: 
aristo, homeros, leonardo da vinci, einstein, newton, shakespeare, tolstoy, voltaire, wagner, indira gandhi ve diğer yüzlerce dahi etyemezdi. 

konuyla ilgili olarak bir örnek:
uyarı: video aşırı vahşet içermektedir! +18



söz konusu bu videoda gözüdönmüş caniler öncelikle hamile ineğin karnını daha canlıyken kesiyorlar, canlı yavruyu alıp köşedeki çöp öğütme makinesine atıyorlar, arkasından bu zavallı ineğin bacak ve kollarını yerlere çırpa çırpa, bu kol ve bacakları kıra kıra, bin bir türlü vahşet neticesinde kesiyorlar.

bunlar ortaya çıkan olaylar tabi ki, her zaman söylendiği üzere buzdağının görünen kısmı. her gün binlerce canlı bu tür eziyetlere maruz kalarak sırf insanoğlunun alternatifi olduğu halde et yemekteki ısrarı nedeniyle, özellikle maalesef türkiye ve benzer ülkelerde olduğu gibi acıyı hissetmesin diye elektrikli şoklama işlemine bile tabi tutulmadan acıyı hissederek boğazlanıyor. tarım bakanı bir gazetede okuduğum habere göre artık türkiye'de de ab uyum yasaları çerçevesinde şoklama yöntemi ile kesime başlanacağı bilgisini vermişti. buna göre, öncelikle bu sene kurban ayında, devamında da tüm entegre kesim yerlerinde şoklama yöntemi ile hayvanların acı çekmeden kesimine başlanacaktır. hayvan hakları adına bu çok önemli bir adım, bu kuralın uygulamaya konması için tarım bakanlığına hayvan hakları savunucuları olarak baskı yapmak ve bu uygulamanın gerçekleştirilmesinin takibini yapmamız gerekmektedir.



sofralara et olarak gelmek için canlar
bu şekilde eziyet görüyor,
işkenceye uğruyor. bu canların, sofralarınıza marketten paket
 içinde sebze gibi gelmesi şiddetin tarafı olduğunuz 
                          gerçeğini değiştirmez.
                                                    

15 Haziran 2013 Cumartesi

Luigi Pirandello - Ses Hikayesi (ilk kez yayınlanıyor)

Nobel Ödüllü İtalyan Yazar Luigi Pirandello (1867 - 1936)
Luigi Pirandello Nobel Ödüllü edebiyatçılar arasında en çok sevdiğim yazarlardan olup, Nobel ödüllü yazarların hikayelerini çok beğenmem hasebiyle, kendisinin çok sayıda roman ve piyesinin yanı sıra aynı muhteşemlikte yazdığı hikayelerini özellikle sevmekteyim. İtalyan asıllı Luigi Pirandello, 1867 - 1936 yılları arasında yaşadı, ölümünden iki yıl önce Nobel Ödülünü kazandı, dünya edebiyatına olağanüstü güzellik ve değerde eserleriyle hizmet etti. Bu değerli edebiyatçının çok sayıda dile çevrilen, ancak nedense Türkçeye kazandırılmayan hikayeleri "Novelle Per Un Anno" (Bir Yıl İçin Öyküler) adlı  15 kitapta, her kitapta 24 hikaye mevcut olmak üzere toplamıştır. 


Çok küçük yaşlardan itibaren, okul öncesinde kitap okumaya başlamış bir kitapsever olarak, Pirandello edebiyatından hikayelerin Türkçeye kazandırılmamış olması nedeniyle, Türk edebiyatseverlerin bu eserlerden mahrum kalmaması, edebiyat adına kazanım olacağı nedeniyle Türkiyeli kitap çevirmenlerine, ilgili yazarın hikayelerini de Türkçeye çevirerek (ya gönüllü yada profesyonel olarak) edebiyata hizmet etmelerini önermekteyim. 
Nobel ödüllü yazarların Türkçeye kazandırılmamış söz konusu hikayelerinden bazılarını, her ne kadar mesleğimle bir bağlantısı bulunmasa da, edebiyatseverlerin bu eserleri okuyarak, bilinç dünyalarını genişletmeleri amacıyla Türkçeye Azericeden gönüllü olarak çevirerek bu blog'da, ilgili sayfada yayınlayacağım. Söz konusu eserler tarafımdan Türkçeye tamamen edebiyata hizmet etmek amacıyla, gönüllü surette kazandırılmış olup, çeviriden kaynaklanan tüm fikri hakları tarafıma aittir, fikri haklar yasası çerçevesinde koruma altındadır, hiç bir şekilde kopyalanamaz, alıntılanamaz, link verilse dahi, çeviri metni kısmen/tamamen başka bir mecrada yayınlanamaz. İlgili eserleri okumaları için blog'a link vererek, yönlendirme yapabilirsiniz. 


                                                                                ***
                                                                              SES 

Markiza Borgi, ölümünden bir kaç gün önce, her şeyden çok, vicdanı rahat etsin diye, tahminen bir yıl önce kör olan oğlu Silvio'yu doktor Junio Falci'ye de göstermek istedi. İtalya ve yurt dışından en ünlü göz hekimleri Silvio'yu muayene etmiş, hepsi de onun iyileşmesi mümkün olmayan glokom hastalığına yakalandığını söylemişlerdi. 
Doktor Junio Falci yakın bir zamanda sınavı kazanarak göz kliniğinin müdürü olarak atanmıştı. Ancak her zaman yorgun, dikkati dağınık biri olarak göründüğü için mi, yoksa tuhaf görünümünden, zamanından önce açılmış olan kocaman kafasını arkaya atarak yavaşça, el kolunu oynata oynata yürüdüğünden dolayı mı bilinmez ama kimsenin ne saygısını, ne de sevgisini kazanmıştı. Kendisi bunu anlıyor, ama hiç rahatsız olmuyordu. Doktor öğrencilerine ve hastalarına onları yorup bıktıran, zor ve bezdirici sorular yöneltip duruyordu. 
Markiza Borgi'nin daveti üzerine evi ziyaret eden doktor, annenin diğer doktorların görüşleri ve tedavi yöntemleri hakkındaki sohbetini hemen hemen hiç dinlemeden, dikkatlice çocuğun gözlerine baktı. Bu glokom muydu? Hayır, hayır, o, bu gözlerde söz konusu hastalığın temel belirtilerini görmedi. Her şeyden önce, bunun katarakt denilen hastalığın çok nadir ve ilginç bir çeşidi olduğu kanısına vardı. Ama markiza Borgi'de en ufak bir ümit bile uyandırmamak adına fikrini açıkça söylemek istemedi. Doktor bu ilginç durumun kendisinde uyandırdığı büyük merakı saklayarak, hastayı bir kaç ay sonra tekrar muayene edeceğini söyleyerek gitti. 

Doktor gerçekten de geldi. Ancak markiza Borgi'nin Prati di Castello'daki yeni yapılı, her daim boş olan sokakta bulunan villasının açık kapısında büyük bir izdiham fark etti: markiza Borgi gece aniden vefat etmişti. 
Şimdi o ne yapacaktı? Geri mi dönseydi acaba? Falci, eğer geçen sefer gencin hastalığının glokom olduğuna inanmadığını söyleseydi, belki de bu zavallı anne çocuğunu iyileşemez bir kör olarak bırakıp gitmez, dünyadan ümitsiz bir durumda göçüp gitmezdi diye düşündü. Öyleyse, madem kendisi anneyi teskin edemedi, en azından bu ümitle hiç olmazsa onun oğlunu, yeni, beklenmeyen bir derde düşmüş bulunan genci avutmak için çabalayamaz mıydı? 
Doktor villaya girdi. Burada devam eden kargaşa içinde bir hayli bekledikten sonra, siyah elbise giymiş, çok ciddi, hatta sert görünümlü sarışın bir kız kendisini tanıttı. Bu, merhum markizanın yakın yardımcılarından birisiydi. Doktor Falci gelme sebebini açıkladı, yoksa bu ziyaret anlamsız görünürdü. Bu sırada kız inanmadığını belli eden yapay bir merakla sordu: 
- Gençler de katarakta yakalanır mı?
Falci doğrudan onun gözlerinin içine baktı, sonra alaylı bir tebessümle, sanki dudakları ile değil de, bakışları ile söylercesine:
- Neden olmasın sinyorina? Ruhen her zaman, eğer seviyorlarsa. Maalesef, aynı zamanda fiziksel açıdan da. 
Sinyorina iyice sertleşti, sohbeti keserek, markiz böyle ağır bir durumdayken onunla konuşmanın mümkün olmadığını, ama biraz sakinleştikten sonra kendisine bu ziyaretten bahsedeceğini ve hiç kuşku yok ki, markizin onu tekrar çağıracağını belirtti. 
Üç ay da geçti. Doktor Junio Falci çağrılmadı. 
        
                                                           ***

Tabi ki, doktorun ilk ziyareti merhum markizada olumsuz intibalar uyandırmıştı. Genç markizin yardımcısı ve gözetmeni olan sinyorina Lidia Venturi bunu iyi biliyordu. Ancak gereğinden fazla ikrah hissi uyandıran bu doktordan nefret ettiği için, Falci'nin ta en baştan markizaya oğlunu iyileştirebileceğine dair ümit verseydi, markizanın onun hakkında kötü düşüncede olmayacağını dikkate almamıştı.
Kendisi ise doktorun ikinci ziyaretini, markizanın öldüğü gün gelerek hastalığa dair düşüncesini bildirme amacını, şanssız ve mutsuz bir insana umut vermek istemesini dolandırıcılıktan daha beter olarak kabul ediyordu. Ayrıca, genç markiz görüldüğü üzere, kendi mutsuz kaderine razı gelmişti. Annesinin ani ölümünden sonra o, kendi körlüğünün karanlığı dışında, içsel bir karanlık da hissetti, bu koyu karanlık karşısında ise herkes kördür. Gören insanlar en azından çevrelerine göz atarak dikkatlerini bu içsel karanlıktan çekebilirler, ama o yapamaz. Çünkü o hayatta kör olduğu gibi, ölümde de kördü. Annesi şu anda onu soğuk karanlık içinde korkunç bir boşlukta tek başına bırakarak sessizce yok olmuştu.
Aniden o, zarf, titrek ışığa benzer, son derece tatlı bir ses duydu (bu sesi tanımıyordu). Genç markiz korkunç boşlukta dolaşan varlığı ile bu sese sarıldı.
Sinyorina Lidia onun için sesten başka bir şey değildi, ama son aylarda markizaya herkesten daha yakın olmuştu. Markiza da oğluna Lidia hakkında (Silvio bunu iyi hatırlıyordu) söz ederken, hayırsever, düşünceli, kültürlü ve eğitimli olduğuna değinir, güzel tavırlı biri olduğunu belirtirdi. Şimdi Lidia ona yardım ederken, onunla ilgilenirken Lidia'yı aynen annesinin bahsettiği şekilde tasavvur ediyordu.
Lidia, ilk günden markizanın annelere özgü bir bencillikle, kendi mutsuz oğluna teselli olsun diye onu işe aldığından şüphelenmişti. Lidia, çok kırılsa da, gururlu davranmaya karar vermişti. Ama markiz annesinin ölümünden sonra, gözyaşları içinde onun elinden tutarak, güzel, solgun bir yüzle: "beni bırakma, bırakma" diye yalvardığında, Lidia onun zarafeti ve zavallılığı karşısında mağlup olarak tereddüt etmeden yaşamını ona adamaya karar verdi.
Günler geçti, markiz körlere özgü cesaretsiz, ancak inatçı ve sıkıcı bir ilgiyle Lidia'yı bıktırmaya başladı. Markiz onu kendi karanlığından "görmeye", onun sesini kalbinde bir suret gibi canlandırmaya çalışıyordu.
İlk başlarda boş ve anlamsız sorular yöneltiyordu. Lidia okurken ve konuşurken onu nasıl hayal ettiğini söylüyordu:
- Sarışınsın, değil mi?
- Evet.

Sarışındı, ancak sert ve seyrek saçları teninin koyu rengiyle ilginç bir uyumsuzluk oluşturuyordu. Bunu ona nasıl söylesin? Bir de ne gerek vardı?
- Gözlerin de mavi, doğru mu?
- Evet.

Mavi, ancak koyu ve kederliydi, hem de çukurlaşmıştı. Bunu ona nasıl söylesin? Bir de ne gerek vardı?
O, güzel değildi, ancak vücudu güzeldi. Elleri ve sesi ise gerçekten güzeldi. Özellikle, uyumsuz görüntüsüne, mağrur ve kederli yüzünce yakışmayan sesi çok ahenkli, tatlıydı.
Lidia, markizin kendisini, sihirli sesine aşık olduğu için, inatçı sorularına aldığı cesaretsiz yanıtlara göre hayal ettiğini anlıyordu. Ayna karşısında kendisini markizin uydurduğu haliyle, kendi karanlığında oluşturduğu suret olarak görmeye çalışıyordu. Şimdi onun sesi de kendi dudaklarından değil, markizin hayal ettiği dudaklardan dökülüyordu. Gülüyordu, ancak bu gülüşün kendisine ait olmadığını hemen anlıyordu. Kendi gülüşünü markizin oluşturduğu gülüşe benzetmeye çalıştığını hissediyordu. Lidia tüm bunlardan dayanılmaz bir acı çekiyor, utanıyordu. Lidia, kendi gerçek kimliğini kaybettiğini, bu acıma ve üzüntü nedeniyle zamanla kendi kendine ihanet ettiğini düşünüyordu. Yalnızca üzüntü mü? Hayır, bu artık sevgiydi. Şimdi markiz onunla gereğinden fazla ilgilendiğinde, ellerini ellerinden, yüzünü yüzünden alamıyordu...
Son olarak, Lidia zor olsa da, bir karar verdi. Genç markizin annesi-babası yoktu, kendi başına karar verebiliyordu, bu yüzden ne istese yapardı. Ancak insanlar Lidia'nın zengin olmak için, markiza olmak için onun mutsuzluğundan yararlandığından söz etmez miydi? Elbette ederlerdi. Bundan da söz ederlerdi, hatta başka şeylerden de... Ancak başka türlü bu evde nasıl kalabilirdi. Bu kör genci insanların nefretine terk ederek, iyilikten, ilgiden mahrum bırakmak merhametsizlik olmaz mıydı? Tabi ki, tabi ki Silvio ile evlenmek onun için büyük bir mutluluktu. Ama Lidia vicdanı karşısında kendisini bu mutluluğa layık görüyordu, çünkü onu seviyordu. Üstelik kendisi için en büyük mutluluk, markizi açıkça sevebilmesi, onu tamamen kendisinin olarak görmesi olurdu. Lidia onun yolunda kendi yaşamından bile vazgeçmeye hazırdı. Markiz ise görmüyordu, kendi mutsuzluğundan başka hiç bir duygusu yoktu. Ama o çok güzeldi, oldukça güzeldi! Kız gibi zarifti. Şimdi Lidia markiz fark etmeden ona bakarak, tatlı hayallere dalıp düşünebilirdi: "İşte, sen benimsin, çünkü kendini görmüyorsun, kendinden haberin yok. Çünkü sen kendi mutsuzluğunun esirisin, görmek için, duymak için bana muhtaçsın".
Ancak markizin teklifini kabul etmeden önce, onun hayal ettiği gibi olmadığını açıkça anlatmak gerekmez miydi? Ya susmak onu kandırmak anlamına gelmez mi? Evet, bu anlama gelir! Ama markiz kördü, bu yüzden ona Lidia'nın kalbi gibi şefkatli bir kalp ve hayalinde oluşturduğu güzellik yeterliydi. Bir de Lidia çirkin değildi.
Üstelik güzel bir kadın, belki de mutsuzluğundan yararlanarak onu her konuda kandırabilirdi. Şimdi bu gence, onun hiç bir zaman göremeyeceği güzel yüzden ziyade, seven, şefkatli bir kalp gerekliydi.

                                                                   ***
Uzun tereddütten sonra düğün günü belirlendi. Düğün şaşaadan uzak, çok yakın bir tarihte, markizanın 6. ayı geçince yapılacaktı. Bu törenin gerekli hazırlıklarını yapmak için Lidia'nın bir buçuk ay gibi bir zamanı vardı. Bu büyük mutluluk günleri idi. Zaman, kurulacak olan yuvanın hoş tasaları ve zarif incelikleri içinde hızla geçiyordu.
Düğünden bir hafta önce, Lidia'ya doktor Junio Falci'nin geldiğini haber verdiler.
O, kendisi de anlamadan:
- Ben evde yokum - demek istedi.
Ancak Silvio fısıltıyı duyup sordu:
- Kim o?
- Doktor Falci - diye tekrarladı hizmetçi.
Lidia dedi:
- Biliyor musun, bu annenin o kötü olaydan bir kaç gün önce davet ettiği doktordur.
- Evet, evet, iyi hatırlıyorum, o, beni dikkatlice muayene etmişti... tekrar geleceğini söylemişti...
- Bekle - diyerek Lidia heyecanla onun lafını kesti. - Dur gidip öğreneyim.
Doktor Junio Falci kocaman, kel kafasını arkaya atıp gözlerini kısarak, tüylü çenesini sıvazlaya - sıvazlaya misafir odasının ortasında duruyordu.
- Oturun, doktor - diye fark ettirmeden içeri giren sinyorina Lidia konuşmaya başladı.
Falci irkilerek reverans yaptı:
- Özür dilerim, eğer...
Lidia heyecanla, sinirli bir şekilde ondan önce davrandı:
- Sizi gerçekten şimdiye kadar çağırmadılar, çünkü...
- Belki benim şimdiki ziyaretim de yersizdir - diye Falci hafif kinaye ile gülümsedi. Kusura bakmayın, sinyorina.
- Yok, neden? Tam tersine... Lidia kızardı.
- Muhtemelen siz hayal bile edemezsiniz ki, zavallı bir alim için bazı hastalık halleri ne kadar ilginç olabilir. Ancak ben size gerçeği söylemek istiyorum, sinyorina. Bu hastalık bana ilginç görünse de, açıkçası onu tamamen unutmuştum. Dün arkadaşlarımla sohbet ederken, markiz Borgi ile düğününüz olacağını duydum. Doğru mu, sinyorina?
Lidia bembeyaz oldu ama bozuntuya vermeden başını oynattı.
- İzin verin sizi tebrik edeyim. Ancak biliyor musunuz o zaman benim aklıma eğer yanılmıyorsam, birçok ünlü meslektaşımın hastalıktan glokom olarak bahsettiği geldi. Sizi temin ederim ki, bu teşhis ilk bakışta gerçek gibi duruyor. Ancak ben eminim ki, oğlunu muayene ettiğim sırada markiza onu benim meslektaşlarıma gösterseydi, onlar da kolayca bunun glokom olmadığını tespit ederlerdi. Bu böyle. Ben aynı zamanda ikinci, o uğursuz ziyaretimi de hatırladım ve düşündüm ki, sinyorina, siz önce markizanın ani ölümü ile yaşadığınız heyecandan, sonra ise bu hayırlı işin sevincinden herhalde benim ziyaretimi unuttunuz, doğru mu, unuttunuz?
- Hayır - diyerek doktorun uzun, bıktırıcı monologundan ıztırap duyan Lidia sertçe onun sözünü kesti.
- Yaa, demek hayır?
- Hayır - diye kesin bir şekilde tekrarladı. - Sizin ziyaretinizden sonra markiza oğlunun iyileşeceğine çok az inanmaya başladı, özür dilerim, açıkçası, tamamen ümidini kaybetti. Bunu ben iyi hatırlıyorum.
Falci hızlıca itiraz etti:
- Ama ben markizaya söz etmedim, oğlunun hastalığının bana göre...
- Doğru, bundan bana söz ettiniz - Lidia yine onun sözünü kesti - Ama ben de markiza gibi...
- Ya az inanıyordunuz yada hiç inanmıyordunuz, öyle mi? Farketmez - diye Falci onun cümlesini tamamladı.-  Mesele şu ki, siz benim ziyaretimi markize bildirmemişsiniz, sebebini ise...
-Hemen değil.
- Ya sonra?
-Sonra da değil, çünkü...
Doktor Falci elini kaldırdı:
- Anlıyorum. Sevgi ortaya çıkmış ve... Affedersiniz, sinyorina. Sevginin kör olduğu bilinen bir gerçek ancak siz gerçekten sinyor markizin sevgisinin bu derecede, hatta fiziksel açıdan da kör olmasını ister miydiniz?
Lidia bu adamın sarsıcı soğukkanlılığı karşısında dayanamayacağını, benliğini iğrenç bir şüpheden koruyamayacağını, tekebbürünü devam ettiremeyeceğini hissediyordu. Bu yüzden yine belli etmeyerek, yüzeysel bir sakinlikle sordu:
- Demek siz markizin görebileceğini söylüyorsunuz?
- Acele etmeyin, sinyorina - Falci yine elini havaya kaldırdı. - Ben her şeye gücü yeten Allah değilim. Sinyor markizin gözlerine sadece bir kez baktım ve bence glokom değil. Bu yüzden en azından küçük bir şüphe veya ümit doğurabilecek olan bu düşünce, elbette eğer nişanlınızın kaderi sizin için önemliyse, ziyaretimi kendisine bildirmeniz için yeterli olurdu diye düşünüyorum.
- Ya sizin şüpheleriniz doğru olmasaydı, eğer ümit boşa çıksaydı, o zaman? - Lidia aceleyle, heyecanlı şekilde konuşuyordu. - O zaman siz, kendi mutsuz kaderiyle barışmış olan bir kalbi tekrar amansızca sarsmaz mıydınız?
- Hayır, sinyorina, - Falci ciddi, sakin bir şekilde yanıt verdi, - Ben bu kez davetsiz ziyaretimi hekimlik borcu olarak görüyorum. Çünkü burada sohbet, eğer bilmek isterseniz, sadece hastalıktan değil, daha ciddi bir şeyden, örneğin vicdandan gidiyor.
- Siz şüpheleniyorsunuz... - Lidia onun sözünü kesmek istedi. Ancak Falci ona fırsat vermedi:
- Siz kendiniz şimdi, beni ikna etmeyen bir mazeretle, ziyaretim hakkında markize söz etmediğinizi belirttiniz.- diye sözüne devam etti. - Bu mazeretin beni ikna etmeme sebebi, şahsıma hakaret olarak kabul etmem değil, sebep şu ki, bana inanıp inanmamak sizin değil, markizin bileceği iştir. Dinleyin, sinyorina, belki de çok detaycı davranıyorum, ama demek isterim ki, markiz kliniğime gelirse, ondan herhangi bir karşılık beklenmeyecektir. Orada markize bilimin imkan tanıdığı seviyede şefkat ve özen gösterilir. Bundan sonra ziyaretimi markize bildirmenizi rica etsem, bu gereğinden fazla cesaretli bir davranış olur mu?
Lidia kalktı.
- Acele etmeyin, - Falci de kalktı ve her zamanki görünümüne büründü.
- Sizi temin ederim, ikinci ziyaretim hakkında markize söz etmeyeceğim. Tam tersine, eğer arzu ederseniz, ben kendim ona derim ki, siz düğünden önce gelmemi ısrarla talep etmişsiniz.
Lidia sinirli bir şekilde tam onun gözlerinin içine baktı:
- Siz her şeyi olduğu gibi açıkça konuşacak mısınız? Hayır, ben kendim konuşacağım.
-Neyi, bana inanmadınız mı?
- Evet!
Falci omuzlarını silkerek gülümsedi:
-Siz işleri daha da bozabilirsiniz. Ben bunu istemezdim. Tam tersine siz benim ziyaretimi düğünden sonraya erteleseniz, inanın, ben buna da anlayış gösterirdim.
-Hayır, - Lidia heyecandan boğuluyordu, o, doktorun görünürdeki iyi niyetinin sebebini anlıyordu, bu yüzden kıp kırmızı kızarmıştı. İtiraz etti ve içeri girmesini işaret etti.
Silvio Borgi Lidia'yı sabırsızlıkla bekliyordu.
-Silvio, bu doktor Falci'dir, - diyerek Lidia içeri girdi. - Biz orada bir konuyu tartışıyorduk. Hatırlıyor musun, doktor ilk ziyaretinde bir daha geleceğini belirtmişti, doğru mu?
- Evet, - diye Borgi yanıt verdi. - İyi hatırlıyorum, doktor!
-Sen bilmiyorsun, ama annenin öldüğü gün doktor geldi. O benimle konuştu ve dedi ki, onun görüşüne göre, senin hastalığın diğer hekimlerin söz ettiği hastalıktan değil. Bu nedenle doktor diyor ki, sen iyileşebilirsin. Ben bu konudan sana bahsetmedim...
- Ama neden öyle diyorsunuz, sinyorina? - Falci aceleyle ekledi. - Biliyor musunuz, ben geçen sefer kendi şüphelerimi çok karışık, dumanlı şekilde belirtmiştim, sinyorina anlaşılan benim sözlerimi size teselli olarak algılamış, bu nedenle o kadar da önem vermemiş.
Lidia derhal mağrur şekilde söyledi:
- O zaman ben böyle düşündüm, ancak o, başka türlü düşünüyor. - Silvio, doktor Falci ikinci ziyareti hakkında ben bilerek sana söz etmediğimden şüpheleniyor.
Şimdi o, karşılıksız hizmet teklif etmek için kendisi senin yanına geldi. Şimdi sen de doktor gibi seninle evlenmek için gözünün açılmasını istemediğimi düşünebilirsin.
- Ne diyorsun, Lidia? - diye bağırdı markiz.
- Tabi, - Lidia tuhaf bir şekilde güldükten sonra, konuşmasına devam etti, - Belki de bu düşünce doğrudur, zira ben seninle yalnız bu şekilde evlenebilirdim...
-Sen neler söylüyorsun? - Borg onun konuşmasını yarıda bıraktı.
-Silvio, eğer doktor Falci gözlerini açarsa, sen kendin her şeyi anlayacaksın. Ben sizi yalnız bırakayım.
-Lidia, Lidia, - Borgi bağırdı.
Ancak kız kapıyı arkasınca çarparak odadan çıkmıştı.
Lidia yüzüstü yatağa attı kendini, sinirinden yastığı ağzına basarak hüngür - hüngür ağladı. Biraz sakinleştikten sonra, sanki kendisi kendi vicdanından korkmuştu. Bu doktorun soğukkanlılıkla söylediklerini, çok uzun zaman önce kendi kendine söylediğini düşündü. Daha doğrusu, sanki kimse sürekli bu sözleri içinden ona söylüyordu, ama o duymazlıktan geliyordu. Evet, o her zaman Falci'yi hatırlıyordu. Her defasında doktorun hayali bir sitem gölgesi gibi canlandığında, "dolandırıcı" diyerek sinirli bir şekilde onu kendisinden uzaklaştırmıştı. Çünkü o istiyordu, - tabi, bu nasıl inkar edilebilir? - elbette Silvio'sunun kör olarak kalmasını istiyordu. Çünkü Silvio'nun körlüğü onların sevgisi için gerekli koşuldu. Zira yarın gözleri açılsa, güzel, genç adam, zarif markiz onunla ne sebeple evlenirdi? Belki duyduğu minnettarlık için? Belki acıyacağı için?
Tabi ki, hayır. Peki neden? Hayır, hayır! Silvio bunu istese bile, hayır! O bunu kabul edebilir miydi? Demek o, Silvio'yu seviyordu ve sevgiden başka hiç bir şey gerekmezdi? Demek, Lidia sevgisini, saadetini onun mutsuzluğunda, beraatini ise hayatını kör adama adamakta görüyordu? Peki, bu şekilde, belli etmeden kendi vicdanını satmaya, cinayete, başka birinin mutsuzluğu üzerinde mutluluk kurmaya gelip çıkılabilir mi? Doğru, Lidia o zaman gerçekten düşmanı olan bu doktorun bir mucize göstererek Silvio'sunun gözlerini açabileceğine inanmıyordu. O, buna şimdi de inanmıyordu. Ancak neden susuyordu? Doktora inanmadığı için mi? Belki de, doktorun şüphelerinin doğru çıkması halinde, bu, Silvio için ümit ışığı, kendisi içinse, tam tersine ölüm, sevgisinin ölümü olacağından.
Lidia şimdi bile sevgisinin Silvio'nun mutluluğunu temin edeceğine inanıyordu. Şimdi bile bir mucize sayesinde Silvio'nun gözü açılsa, ne bu güzel nimetlerin, ne malın mülkün, ne de başka bir kadının sevgisinin Lidia'nın kaybedilmiş sevgisinin yerini tutacağına inanıyordu. Ancak tüm bunlar yalnız kendisi için inandırıcı idi. Silvio içinse değil. Eğer Lidia yanına giderek ona şöyle söyleyebilseydi: "Silvo, ya görmeği ya da beni seçmen lazım" - o, elbette sorardı: Peki, sen neden beni kör bırakmak istiyorsun?". Elbette yalnız şu nedenle: Lidia'nın mutlu olması yalnızca bu şekilde, Silvio'nun mutsuzluğu pahasına mümkün olabilirdi.
Aniden, sanki birisi onu çağırıyormuş gibi yerinden sıçrayarak kalktı. Acaba, doktor hala orada mıydı? Acaba o neler söylüyordu? Silvio ne düşünüyordu? Parmaklarının ucuna basarak daha yeni çarptığı kapıya yaklaşıp dinlemek istedi, ancak kendisini durdurdu. İşte, şimdi o kapının dışında kalmıştı. Şimdi kendisi bu kapıyı kendi yüzüne ebediyen kapatmıştı. Peki, doktorun o iğrenç, mide bulandıran teklifini kabul edebilir miydi? Olayı öyle bir hale getirmişti ki, doktor düğünden sonra gelmeyi teklif ediyordu. Eğer, Lidia buna rıza gösterseydi... Hayır! Hayır! Tüm vücudu bu iğrenç, mide bulandıran fikirden sarsıldı. Bu nasıl çirkin bir alışveriş, nasıl iğrenç bir yalan olurdu!

Lidia kapının açıldığını duyarak irkildi. Gayri iradi kendisini Falci'nin geçeceği koridora attı.
- Sinyorina, ben sizin gereğinden fazla açık sözlülükle söylediğiniz sözleri tasdik ettim. Kendi teşhisimin doğruluğundan eminim. Markiz sabah benim kliniğime gelecek. Şimdi ise gidin, gidin, o sizi bekliyor. Sağlıcakla kalın.

Lidia ıztırap içinde, gözlerinde anlamsız, boş bir ifade ile doktoru koridorun sonuna kadar geçirdi. Sonra kendisini çağıran Silvio'nun sesini duydu. Onu dehşetli bir telaş sardı, gözleri karardı, az kala düşüyordu.
Gözyaşlarını durdurmak için elleri ile yüzünü kapatarak onun yanına kaçtı.

Silvio yatağında oturmuş, ellerini ona doğru uzatmıştı. Lidia yaklaşınca onu sıkıca sardı, çılgıncasına kendi mutluluğundan bahsetmeye başladı, gözlerinin açılmasını yalnız onun için, güzel, değerli hayat arkadaşını görmek için istediğini söyledi:
-Peki, neden ağlıyorsun? Bak, görüyor musun, ben de ağlıyorum. Ah, nasıl da mutluyum! Ben seni göreceğim!.. Seni göreceğim! Ben göreceğim!
Onun her bir sözü Lidia için ölüme bedeldi. Ama markiz sevinçli olmasına rağmen, Lidia'nın gözyaşlarının farklı bir sebebi olduğunu anlamıştı. Silvio ona, geçen sefer kendisinin de doktorun sözlerine inanmayacağından, tabi ki, inanmayacağından söz etti. Bu yüzden bu konu hakkında düşünmek yeter. Artık neye göre üzüleceğiz? Zira bugün bayram! Def olsun keder üzüntü, tüm düşünceler! Şimdi o gerçekten mutlu olacaktı, çünkü kendi hayat arkadaşını görecekti! Şimdi yuvalarını süslemek için Lidia da daha rahat olacaktı, onun daha çok zamanı vardı. Bu yuva bir hayal gibi güzel olmalıydı. Markiz gözlerini ilk kez bu yuvayı görmek için açacaktı. O, klinikten gözlerinin kapalı çıkacağına, gözünü burada, kendi yuvalarında açacağına söz verdi:
- Konuş, biraz konuş! Beni tek başına konuşturma.
- Yoruldun mu?
- Hayır... Bu sesi bir daha duymak istiyorum, bir daha sor: "Yoruldun mu?". Senin sesini, bu dudaklardan kopan sesi öpebilir miyim?
- Evet...
- Şimdi ise konuş, evimizi - yuvamızı nasıl yapacağından bahset!
-Nasıl?
- Evet, şimdiye kadar sana bunu sormadım. Hayır, hayır, şimdi de bilmek istemiyorum, onu sen yapacaksın. O, benim için ilginç, mest edici bir yer olacak... Ben gözlerimi açıp yalnız seni göreceğim, yalnız seni!

Lidia hüngür-hüngür ağlamaktan kendisini alıkoydu. Biraz kendine geldi. Silvio'nun önünde diz çöküp onun kollarının arasında, sanki kulağına fısıldarcasına, hiç bir zaman o günkü kadara tatlı ve etkileyici olmamış sesiyle ona sevgisinden söz etmeye başladı. Ama Silvio mest olarak, onu kucağında sıkıp, bırakmayacağı ile korkuttuğunda Lidia dikeldi, sanki kendi üzerinde kazandığı zaferle gururlanırmış gibi toparlandı. İşte, şimdi o, Silvio'yu ömürlük kendisine bağlayabilirdi. Ama hayır, o, bunu yapamazdı, çünkü onu seviyordu.

Gece yarısına kadar Lidia onu kendi sesiyle büyüledi. O, halen inanıyordu ki, Silvio kendisine aittir, inanıyordu, zira o, şimdilik karanlıktaydı. Bu karanlıkta Lidia'nın Silvio tarafından uydurulan hayali görüntüsü güzel bir ümit gibi parlıyordu.
Ertesi gün, Silvio'yu tekerlekli sandalyede kliniğe kadar geçirdi, ayrılırken, adeta bir kırlangıç gibi çalışmaya başlayacağını belirtti:
-Sen göreceksin!

İki gün boyunca dehşetli bir heyecan içinde cerrahi işlemlerin sonucunu bekledi. Ameliyatın başarıyla sonuçlandığını öğrendiğinde ise boş kalan odaları dolaştı. Silvio için gerekli her şeyi büyük bir muhabbetle hazırlayarak haber gönderdi ki, bir anlık bile olsa kendisini görmek için acele eden Silvio'dan bir kaç gün daha beklemesini istiyor. Kendisini ziyaret etmeme sebebi ise heyecanlanmasını önlemek... Doktor izin vermiyor...

- Doktor izin veriyor mu? Tamam, o zaman Lidia gelir.


Lidia eşyasını topladı, Silvio'nun hastaneden çıkmasına bir gün kala, onun gözüne gözükmemek, hayalinde hiç olmazsa bir ses gibi yaşamak için çıkıp gitti. Silvio ise karanlıktan çıktıktan sonra, herhalde bu sesi boş yere, çok sayıda dudakta arayacaktı. 


earthlings'e ait tüm eserler ve çeviri metinleri fikri haklar yasası çerçevesinde koruma altında olup, söz konusu kanun hükümlerine ve işbu uyarıya rağmen hukuka aykırı olarak bu ve diğer tüm eserlerinin kopyalanması, alıntılanması, başka bir mecrada yayınlanması halinde fikri hak ihlali nedeniyle hukuki yola başvurulacağını ve fikri hak ihlali gerçekleştirerek intihal yapan şahıslara hukuki çerçevede, yasalar gereği yaptırım uygulatılacağını önemine binaen bir kez daha belirtirim. 
işbu uyarı earthlings'in hem ekşisözlük, hem de bu blog'da yayınladığı tüm eserleri için (yazı/görsel) geçerlidir.